“Yeni Bir Seçim Şansım Olsa Yine Göz Doktorluğunu Seçerdim”

PROF. DR. TEKİN YAŞAR “GÖZ DOKTORU OLDUĞUM İÇİN ÇOK MUTLUYUM, YENİ BİR SEÇİM ŞANSIM OLSA YİNE GÖZ DOKTORLUĞUNU SEÇERDİM.” DİYOR.

SAĞLIK BİLİMLERİ ÜNİVERSİTESİ BEYOĞLU GÖZ HASTANESİ ÖĞRETİM ÜYESİ PROF. DR. TEKİN YAŞAR İLE GÖZ DOKTORLUĞU SEÇİMİ, AKADEMİK ÇALIŞMALARI, YAŞAM FELSEFESİ, ÇEYREK ASIRA YAKIN SÜRE GÖREV YAPTIĞI VAN, İSTANBUL TUTKUSU VE FOTOĞRAFÇILIK SERÜVENİYLE İLGİLİ GÖRÜŞTÜK.

Kısa özgeçmişinizden bahseder misiniz?

1989 yılı İstanbul Tıp Fakültesi mezunuyum. İhtisasımı Dicle Üniversitesi’nde 1989-1993 yılları arasında yaptım. Bu esnada, beş aylık bir süre için Amerika’da Wills Eye Hastanesinde bulundum. Glokom ve nöro-oftalmolojiye o zamandan beri ilgim vardı. İhtisasımın bitiminde mecburi hizmet yerim olarak gittiğim Van’da, Yüzüncü Yıl Üniversitesi Tıp Fakültesi açılınca akademik hayatım orda başlamış oldu. 24.5 yıl görev yaptığım Van 100. Yıl Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde Profesörlüğe kadar yükseldim ve bu süreçte Cerrahi Bölüm ve Anabilim Dalı başkanlığı görevlerini yürüttüm. Daha sonra İstanbul’a gelerek başladığım Beyoğlu Göz Hastanesi’nde 3,5 yıldır glokom biriminin başındayım ve büyük bir onur ve keyifle çalışmaya devam ediyorum.

Doktor olmaya nasıl karar verdiniz?

Rahmetli babam çok iyi bir marangozdu. Onun dükkânına gittiğimizde ortama yayılan ağaç kokusunu, o ağaçların nasıl kesilip biçilip kapı ve pencere yapıldığını hatırlıyorum ama ben doktor olan iki abimden etkilendim. Daha öğrencilik yıllarımda, hastane nöbetindeyken abimleri ziyaret etmem doktor olma isteği uyandırdı bende. Onların “İki doktor var ailede, sen başka bir alana yönel. Doktorluk çok zor, meşakkatli meslektir. Sürekli çalışmak zorunda kalırsın.” tavsiyelerine karşın Tıp fakültesinde eğitim görme konusunda ısrar ettim. İstanbul sevdamdan dolayı tercihlerim sadece İstanbul Tıp ve Cerrahpaşa Tıp Fakültesi idi. Hayatımın her aşamasında çok büyük katkıları olan ve rol modelim Kalp ve damar cerrahı Tahsin abimi maalesef kısa zaman önce ani bir şekilde tanısı konamayan bir aort disseksiyonundan kaybettik.

Neden göz doktoru oldunuz?

Ben ortaokul öğrencisiyken rahmetli annemin geçirdiği bir glokom krizini hatırlıyorum. Gecenin geç bir vakti, annem çok şiddetli bir ağrıyla uyanmıştı ve Cerrahpaşa Tıp Fakültesi acil servisine gitmiştik. Sonra uzun bir tedavi süreci geçirmişti. Bu olay, bende çok derin bir iz bıraktı. Bir göz doktoru olmayı ve glokomla uğraşmayı düşünmeye başladım. Çok şanslıydım ki hedeflerime ulaştım ve TUS’ta göz hastalıklarını kazandım. Daha sonra da ağırlıklı olarak glokoma yöneldim. Göz doktoru olduğum için çok mutluyum, hiçbir şikâyetim yok. Yine bir seçimim olsa göz doktorluğunu seçerdim.

Akademik çalışmalarınızdan söz eder misiniz?

Beyoğlu Göz Hastanesi, bir süre önce Türkiye’de gerçekleştirilen yeni yapılanmayla birlikte Sağlık Bilimleri Üniversitesine afiliye edildi. Ben de Sağlık Bilimleri Üniversitesi kadrosunda yer aldım. Yoğun bir şekilde asistan eğitimi yapıyoruz. Van’da yirmiyi aşan yıl yapmakta olduğum ve hayatımda en değer verdiğim uğraşılarımdan biri olan öğrenci ve asistan yetiştirmeye devam edebildiğim için kendimi çok şanslı sayıyorum. Asistanlarımın daha iyi olmalarını sağlamak için önlerine çıkabilecek engelleri onlara anlatmaya çalışıyorum. Onlara “En büyük zenginliğim sizlersiniz.” diyorum.

GLOKOM BİRİMİNDE YENİ KİTAP ÇALIŞMASI TAMAMLANDI

TOD Glokom Biriminde iki dönemdir yer aldığınız yönetim kurulunda ne tür çalışmalar gerçekleştirdiniz?
TOD Glokom Birimi Yönetim Kurulunda üyeliğim sürüyor ve aktif olarak eğitim çalışmaları yürütüyoruz. Eğitimlerimizle glokom farkındalığını yaygınlaştırmayı amaçlıyoruz. TODEM’de daha önce glokom cerrahi eğitimleri veriyorduk. Fiziki toplantılara ara verildiği için şu anda webinarlarla eğitimleri desteklemeye çalışıyoruz.
Glokom dergisini yayınlıyoruz. Birim olarak bir glokom kitabı hazırladık. Glokom biriminin aktif üyeleri tarafından hazırlanan Glokom kitabı yakında yayın hayatına sunulacak. Bu yıl Mart ayında, Dünya Glokom Haftası kapsamında, toplumda glokom bilinci oluşturmak için Galata Kulesi’ni bir hafta boyunca dünya glokom haftasının rengi olan yeşil ile aydınlattık ve üzerine de “Göz tansiyonunuzu ölçtürünüz” diye bir yazıyı yansıttık. Toplam üye sayısı 309 olan Avrupa Glokom Cemiyeti’ne (EGS) Türkiye’den katılımı artırmak için çalıştık ve üye sayısını 34’e yükselterek, Avrupa’da üye sayısı en fazla olan 4. ülke olarak sıralamada yerimizi aldık. Aynı zamanda, EGS tarafından yayınlanacak olan Glokom Tedavi Kılavuzu’nun da yazımına katkıda bulunuyoruz.

HAYATA OLUMLU BAKIYORUM

Bir gününüz nasıl geçiyor? Hayat felsefeniz nedir, nasıl bakıyorsunuz hayata?

Tüm zorluklarına rağmen İstanbul, dünyanın en güzel şehirlerinden biri… İstanbul’un keyfini sürmeye çalışıyorum. Beyoğlu Göz Hastanesi olarak tarihi bir binada, İstanbul’un en güzel lokasyonlarından birinde bulunuyoruz. Sahil boyunca denizi, tarihi yarımadayı, doğayı izleyerek her gün yolculuk yapıyorum.

Daracık sokaklar arasından Galata Kulesi’nin çevresine geliyorum. Hastanede ameliyat günlerimde, doğrudan ameliyathaneye iniyorum. Dışarıya penceresi olmayan kapalı bir ameliyathanede ameliyatlarımızı yapıyoruz. Bunun yanı sıra poliklinikte konsültasyon yapıyoruz. Diğer zamanlarda eğitim etkinlikleri ve toplantı hazırlıkları yapıyoruz. Öğle arasında ya da akşamüzerleri boşluk bulursam dar sokaklarda yürüyüş yapıyorum, fotoğraf çekiyorum.

GÖRDÜĞÜNÜ ÖLÜMSÜZLEŞTİRMEK

Fotoğraf sizin için ne ifade ediyor?

Profesyonel fotoğrafçı değilim ben, amatörüm. Özel bir eğitim almadım ama ortaokul yıllarından beri fotoğraf çekiyorum. Zenit analog fotoğraf makinesiyle çekimlere başladım. Hemen her yere elimde makine ile gidiyordum. Çekimden sonra zihnimde sorular ardı sıra sıralanırdı: Film yandı mı? Makineyi ayarlayabildim mi? Fotoğraf nasıl çıkacak? Yanıtını heyecanla beklerdim. Dijital makinelere geçtikten sonra Van’da fotoğraf çekmek için özel olarak gezilere çıkardım ama İstanbul’da ya anlık olarak ya da tatillerde, yurt dışı gezilerde fotoğraf çekiyorum. Eski fotoğraflarımdan bazılarını sunumlarımda da kullanıyorum. Fotoğrafı kendim için çekiyorum, keyif alıyorum. Fotoğraflarımda herhangi bir efekt ya da photoshop uygulaması kullanmıyorum. Daha çok doğa manzara ağırlıklı çekiyorum. Gördüğümü ölümsüzleştirmek istiyorum.

Yaşam felsefeniz nedir?

Yaşama genel olarak olumlu bakıyorum, elimdekilerle mutlu olmaya çalışıyorum. Hayatın hepimiz için getirdiği zorluklar var ama hayata olumlu bakmak gerektiğini düşünüyorum. Sağlıklı olduktan sonra ailemizle, iş ortamımızla mutlu olmaya çalışmalıyız. Bu anlayışı çevreme de yaymaya çalışıyorum. Geçenlerde, yağmur sonrasında gökkuşağının oluştuğu müthiş bir akşam vardı. Gökkuşağı, Boğaz’ın üzerinde yarım bir çember oluşturdu ve iki ucu da göründü. Galata Kulesine çıktım ve olağanüstü fotoğraflar çektim. Bir yanda gökkuşağı, bir yanda güneşin batışının gökyüzünü sarmasıyla İstanbul’un geceye dönüşünü keyifle izledim. Bulunduğum yerden, yaşadığım anlardan keyif almaya çalışıyorum. Genç meslektaşlarıma da hayata olumlu bakmalarını, mecburi hizmet yerlerini iyi gözlemlemelerini, iyi dostluklar edinmelerini tavsiye ediyorum. “Hayat geçip gidiyor. Sevdiklerinizle arkadaşlarınızla ortak anılarınız olsun, bol bol ‘ANI BİRİKTİRİN’’ diyorum.

Güzel bir aile tablonuz var. Uyumunuz nasıl?

Bir oğlum, bir kızım var. Oğlum 21 yaşında, Bilgi Üniversitesi İşletme Fakültesinde okuyor. Bu yıl mezun olacak. İlkbahar döneminde, Erasmus Değişim Programı’yla yurt dışına gitmeyi planlıyor. Kızım lise son sınıfta okuyor, üniversite sınavına hazırlanıyor. Sosyal bilimlere, psikolojiye, yabancı dillere merakı var. Eşit ağırlıktan sınava girecek. Kızım, bana daha düşkün. Yemek ve fotoğrafçılık merakım ona da bulaştı. İkisi de Van’da doğdu, büyüdü ama İstanbul’a alıştılar, çabuk unuttular Van’ı. Eşim ise bir Van sevdalısı. Uzun süre Okul aile birliği başkanı olarak Van’da sosyal etkinlikler düzenliyordu. Geniş bir arkadaş çevresi vardı. O da İstanbul’dan Van’a gelmişti ama oradaki sıcak ilişkileri, arkadaşlıkları, yakınlıkları özlüyor. Muhteşem bir yemek ve tatlı aşçısı, çok şanslıyım.

VAN’DAN İSTANBUL’A UZANAN YAŞAM SERÜVENİ

Anadolu’da çalıştınız uzun yıllar, daha sonra İstanbul’a geldiniz, oradaki yaşam ve buradaki yaşam arasındaki farkları anlatır mısınız?

Ailem Anadolu’dan İstanbul’a ben beş yaşındayken geldi. İstanbul’da büyüdüğüm için bu kente aşığım ben. Şartlar öyle gerektirdiği için çok uzun süre Van’da kaldım ama
bir ayağım İstanbul’daydı hep. Hem eğitici ve akademisyen olmam hem de eşimin de İstanbullu olması nedeniyle her tatilde İstanbul’a geliyorduk. Anadolu’da insanlar arası ilişkiler daha sıcak. Her yere ve her şeye rahatlıkla ve hızla ulaşabiliyorsunuz. Yine de İstanbul hastalığınız varsa temposuna alışkınsanız İstanbul dışında hayat sıkıcı gelmeye başlıyor. Görüşebileceğiniz kişiler ve sosyal hayat kısıtlıydı ama Van’da yaşamaktan çok zevk aldık. 2011 yılında, Van Depremi’nde bir yılı aşkın süre evsiz, hastanesiz, okulsuz kaldık. Bu süreci TOD’un katkılarıyla dayanışma içerisinde atlattık. Derneğimiz prefabrik konutların yapılmasında da destek olmuştu. İki yıl önce yaz sempozyumunda, 400 kişinin katıldığı bir toplantı düzenledik. Çok özel anılarımız oldu Van’da. Bazı zamanlar, Van Gölü ve eşsiz doğasıyla Van’ı özlediğimi söyleyebilirim.

Beyoğlu Göz’ün tarihi binasından da bahseder misiniz?

1904’te İngiliz Deniz Hastanesi olarak yapılmış bir bina. Bitişiğimizde Avusturya Hastanesi bulunuyor. Galata Kulesi’nin altında kule olarak görülen yapı, hastanenin orijinal binasını oluşturuyor. İki İskoç mimar tarafından planlanmış binanın dünyada üç örneği var. Biri İstanbul’da, biri İngiltere’de diğeri de Hindistan’da. Binanın bütün malzemeleri İskoçya’dan getirilmiş. Binaya döner bir kuleden çıkılarak giriliyor. Odalarda şömineler, servislerde kuzine sobalar var. Aşağı yukarı açılan giyotin pencereler, yüksek tavan, kapı menteşeleri, orijinal pirinçten yapılmış yangın musluklarıyla bina son derece özel.