Başarı için iddialı ve kararlı olmak gerekir

Genç yaşta Profesör ünvanına sahip olan Dr. Hakkı Birinci; başarılı olma yolunda “iddialı olmak” ve “kararlılık” kavramlarının öne çıktığını söylüyor. Başarısının sırrını ise “hayatımın her dönemi çok çalışma ile geçti. Doçent olana kadar kendimi hep öğrenci gibi hissettim. Sonrasında da bu duygudan kurtulamadım” şeklinde açıklıyor.

Prof. Dr. Hakkı Birinci ile akademik kariyeri ve çalışmaları hakkında görüştük.

Genç yaşta profesör oldunuz, başarınızı neye bağlıyorsunuz?

Aslında, başarının anahtarı kendini hiçbir zaman yeterli görmemektir. Herkes için kapıyı açan tek bir anahtar olduğunu düşünmüyorum. Yaptığınız işi sevmeniz işin en önemli yanı. Hele hekimlikte ve öğretim üyeliğinde yaptığınız işten mutlu olmuyorsanız, başarılı olmanız imkansızdır. Elbette hedefe yönelik programlı çalışmak çok önemli. Hep daha iyiye ulaşmaya çalıştım. Her hasta, her vaka bana bir şeyler kattı. Kendimi çok başarılı bulduğumu söyleyemem doğrusu. Öğreneceğim çok şeyin olduğunu, pek çok eksik yönüm olduğunu da düşünüyorum. Sanırım, ömrüm oldukça bu duygularım hep var olacaktır.

Başarı hikâyenizden bahseder misiniz?

1982 yılında Trabzon Lisesi’nden mezun oldum. Üniversite sınavlarında Tıp dışında tercih yapmadım. Bu tercihimde, sosyal çevrenin etkisi büyüktü, ama galiba asıl sebep mezuniyet sonrası iş garantisi idi. Tıp eğitimini Erzurum Atatürk Üniversitesi’nde gördüm. Köklü üniversite olduğu için Erzurum Atatürk Üniversitesi’ni seçmiştim. Okul yıllarımda derslerin yanı sıra zorlu kış koşulları ile de mücadele etmek zorundaydım. Okul bitince kura ile Yozgat’a atandım. Mecburi hizmetle birlikte aldığım ilk maaş biraz da “kendi başıma buyruk” olmam demekti. 1 yılın sonunda hayallerimin bu olmadığını anladım ve TUS maratonuna başladım. Ev arkadaşımın da etkisi ile “bir daha dönmem” dediğim Erzurum Atatürk Üniversitesi’ne dönerek, göz ihtisasına başladım. İhtisas dalı tercihimde de göz dışında başka branş düşünmemiştim. Göz ihtisası dönemim yoğun tempolu, bol nöbetli, bol vakalı geçti. Her şeye rağmen o dönemi güzel hatırlıyorum.

Tabii bu yoğun dönemde, hayatımın en doğru kararlarından birini aldım. Asuman Hanım ile evlendim. Büyük kızım dünyaya geldi. Hayatım başka bir anlam kazandı, artık önceliğim ailem olmuştu. Şimdi 2 kızımız ve bir oğlumuz var. Eşim de Tıp Fakültesinde öğretim üyesi. Bana sorarsanız en büyük başarımız, tartışmasız çocuklarımızdır. Hayatımın her dönemi çok çalışma ile geçti. Doçent olana kadar kendimi hep öğrenci gibi hissettim. Sonrasında da bu duygudan kurtulamadım sanırım. 2002 yılında doçent 2009 yılında profesör oldum.

Kariyerinizde sıçrama noktaları ne oldu?

Göz ihtisası bitince, devlet hastanesine tayin oldum, İlk görev yeri heyecanı bir kaç ay sürdü. Küçük bir devlet hastanesindeki çalışma düzeni ile mutlu olmayacağımı anlamam uzun sürmedi. Kariyerime üniversitede devam etmeye karar verdim. Bu konuda, Prof. Dr. İhsan Öge hocama desteklerinden dolayı minnet borçluyum. Öğretim üyeliğine başlamam, kariyerimdeki en önemli dönüm noktası olmuştur. Sonrasında, hedeflerimi daha iyi belirleyip çalışmalarımı bu doğrultuda sürdürdüm.

Son dönemde yaptığınız çalışmalardan bahseder misiniz?

Üniversiteye öğretim üyesi olarak başladıktan sonra, retina biriminde çalışmaya başladım. Aslında, asistanlığım boyunca beni en çok zorlayan retina hastaları idi. Bu bakımdan retina biriminde başlamak eksiklerimi kapatmak açısından da iyi olmuştu. Yaklaşık 17-18 yıldır retina hastaları ile yoğun

olarak uğraşmama rağmen, pek çok kez işin içinden çıkamadığım oluyor. Retina tam anlamı ile bir derya-deniz. İlk başladığım yıllarda, aslında argon lazer dışında çok tedavi seçeneğimiz yoktu ve retina cazip bir bölüm değildi. Sonraki yıllarda geliştirilen ilaçlar ve cerrahi alandaki gelişmeler retinayı popüler hale getirdi.

Mesleğinizle ilgili unutamadığınız bir anınız var mı?

Yaş tip AMD’de fotodinamik tedavi yeni başlamıştı ve ben de tedavi gerektiren hastaları yapan merkezlere yönlendirdim, gidemeyecek durumda olan hastalar da vardı. 4-5 ay sonra cihaz gelince topladığım dosyalardan tedavi için gidemeyen hastaları çağırdım, ama artık büyük çoğunluğu için çok geç olmuştu. Günümüzde retina hastalıklarının tıbbi ve cerrahi tedavisi ile yoğun olarak çalışıyorum ve gelişen imkânlar sayesinde ben de hastalarım da daha mutluyuz diyebilirim.

Çok çalışmak, başarıya giden yolun anahtarı mı sizce?

Elbette, sistemli ve hedefe uygun olarak çalışmak başarıyı getirir.

Sizce üstün başarıya sahip olunması için neler yapılmalı, bu konuda genç doktorlara tavsiyeleriniz nelerdir?
Bu soruya verilebilecek pek çok klişe cevap vardır. Öncelikle, hangi işi yapıyorsak yapalım işimizi sevmemiz başarı için bence olmazsa olmaz şarttır. Bu nedenle, başarının gizli anahtarı meslek seçiminde gizlidir. Hekimlikte insanları sevmek önemlidir, hele hele bizim karşı karşıya olduğumuz kitle hastalıklı insanlardan oluşuyor. Herhangi bir hastalığı olan kişi psikolojik olarak daha kırılgan, sabırsız ve bazen de saldırgan olabiliyor. Hangi branştan olursak olalım biraz da psikolog olmak gerekiyor. Doğrusu hekimlik bir gönül işidir. Her ne kadar özellikle son yıllarda maddi, manevi yıpratılsa da bu meslek kutsaldır. Popülaritesini iniş ve çıkışlar olsa da kaybetmeyecektir.

Yabancı dil ve yurt dışı deneyimi günümüzde oldukça önemlidir. Makale yazabilecek kadar iyi İngilizce olması işimizi kolaylaştıracaktır. Hedef belirleme ve kararlılık da başarı için gerekli.

Üniversiteler bu konuda nasıl bir yol haritası izlemeli?

Üniversiteler eğitim alt yapılarını mümkün oldukça güçlendirmeli ve yol gösterici olmalıdır. Günlük boğucu temponun yoğunluğunda kaybolmayıp araştırma ve geliştirme projelerine gerekli zaman ve mali destek sağlanabilmelidir. Üniversitelerin asıl görevi eğitim ve öğretimdir. Ancak günümüzde şartlar hasta bakmak, puan artırmak ve ciro yapmak üzerine planlanmıştır. Eğitimin getirisi neredeyse yoktur. Eğitim gönüllülük üzerinden daha çok yürümektedir. Bu durum, elbette ki eğitimin kalitesini düşürecektir.

Siz başarı kazanmak için neler yaptınız, saydığınız tüm bu maddelere uyum gösterdiniz mi?
Zaman ve şartlar her zaman istediğiniz doğrultuda olmayabiliyor. Ancak, “başarılı olmak için gerekli iddiayı her zaman taşıdım ve kararlılığı gösterdim” diyebilirim.

Geleceğe yönelik hedef ve idealleriniz neler?

Ben üniversitede ve mesai sonrasında ise özel bir hastane olan Medical Park Samsun’da çalışmaktayım. Hedeflediğim maddi ve manevi birçok noktaya ulaştım. Her zaman daha iyiyi başarmanın gayreti içinde oldum. Özel hastanede yaptığım ameliyatlarda beni en çok rahatsız eden şeyin, yaptıklarımı kimseyle paylaşamamak olduğunu söyleyebilirim. Bildiklerimi paylaşmaktan ve göstermekten keyif alan birisiyim. O nedenle, şartlar müsaade ettikçe üniversitede kalıp faydalı olmaya gayret edeceğim.

Hem eğitim hem de çalışan gücü bakımından Türkiye’yi nerede görmeyi bekliyorsunuz, Sizce iyi bir yolda mıyız?

Türkiye genç nüfusu yoğun olan, tarihi geçmişi kuvvetli ve potansiyeli olan bir ülke. Bilimsel nitelik ve eğitim kalitesi olarak olması gerektiği yerde kesinlikle değil. Bilime, bilgiye ve bilim adamlarına daha değer verilmesi sağlanmalıdır. Toplumda ilerlemeyi sağlayacak iyi vasıflı kişiler en azından takdir edilmeli ve onlara köstek olunmamalıdır. Türkiye’nin gücüne inanıyorum, tarihsel misyonuna uygun lider devlet olarak daha iyi seviyelere çıkacağına güveniyorum.

Ophthalmology Life 2015 22. Sayı