Türkiye’nin seçilmiş öğrencileriyle çalışmak gurur verici

Etiler’de Sakin, Nezih Bir Sitede Oturan Prof. Dr. Rengin Yıldırım, Hayat Dolu, Hoşsohbet Ve Başarılı Bir Akademisyen. Değişik Kültürleri Tanımaktan Keyif Alan Maceracı Bir Ruha Sahip Olduğunu Söyleyen Prof. Dr. Yıldırım, Mesleğinin Kendisini İnsanlara Yaklaştırdığını Söylüyor.

Merhaba, sizi yakından tanıyabilir miyiz?
1962 yılında Ankara’da doğdum. Annem öğretmen, babam ziraat mühendisiydi. Tipik bir
bürokrat aileydik. Tunalı Hilmi’de oturuyorduk. Ankara TED Koleji mezunuyum. Korunaklı bir
yaşamım vardı, öğrenciliğim koleje gidip gelmekle geçti. Bu sebeple gerçek Türkiye’yi doktor
olduktan sonra tanıma fırsatım oldu.
Nasıl bir öğrenciydiniz?
Uslu, kurallara uyan bir öğrenciydim. Okulumu aksatmadan okudum. Belki de annemin çalışan bir kadın olması ve onun çabalarını karşılıksız bırakmama isteği, iyi bir öğrenci olmamı sağladı.
Tıbbı neden tercih ettiniz?
Aslında annemin idealiydi. Ben mimar olmak istiyordum. Liseyi kendimi tanımadan bitirdim.
Dayım doktor olduğu için ailemde doktorlara bir hayranlık vardı. İlk üç yıl tıbba ısınamadım
ama üçüncü sınıftan sonra okula severek devam ettim.
Üçüncü sınıftan sonra nasıl alıştınız?
İlk üç yılı Hacettepe’de okudum sonra Gazi Tıp’a geçtim; yeni kuruluyordu o zaman. Küçük bir üniversiteydi. Sorunsuz, su gibi akan yıllardı. Sınıf arkadaşımla evlendim. Erken bir evlilikti ve beraber Samsun Vezirköprü’ye mecburi hizmete gittik. O zamanlar Vezirköprü’de kaloriferli daire bile yoktu. Ben bir kadın olarak araba kullandığım için garipsenirdim. Kahve, telefon gibi ihtiyaçlar için adımızı yazdırırdık. Mecburi hizmeti tamamladıktan sonra
İstanbul’a yerleştik. TUS’a hazırlandığım 1986 senesinde oğlum Orhan dünyaya geldi. Yeni doğmuş bir bebekle ders çalışmakta oldukça zorlandığımı hatırlıyorum. Kendimi odaya kilitler, öyle çalışırdım. Eşim de beyin cerrahisinde asistandı ve gün aşırı nöbet tutardı. Arkadaşlarım arasında torun özlemi içinde olan var ama anneliğin ilk yıllarını sempatiyle hatırlamadığım için henüz torun özlemi duymuyorum. (Gülüyoruz) Küçük oğlum Kubilay sekiz sene sonra
doğdu. Annelik hem çok keyifli hem de çok zor.
İhtisasınızı Cerrahpaşa’da mı tamamladınız?
Evet, 1988 yılından beri Cerrahpaşa’dayım. Akademisyenliği tercih ederek profesör oldum. İlk defa bir süredir özel bir kuruluşta görev yapmaya başladım. Cerrahpaşa’da eğitim komisyonu başkanıyım ve öğrenci kalitesinden çok memnunum. Türkiye’nin seçilmiş öğrencileri fakültemize geliyorlar. Siz daha cümlenizi tamamlamadan ne demek istediğinizi anlıyorlar. Asistanlarımızdan da ayrıca memnunum ve onlara bir şeyler öğretebilmek bana keyif veriyor.


Onlarla ilişkiniz nasıl?
Ben çok yumuşağım. Hatta zaman zaman hafife alınıyormuş gibi hissediyorum. Hoca olduğum unutulunca sıkıntı çekiyorum (gülüyoruz). Etrafımdaki insanları şımarttığım söylenir, oğullarıma da öyle davranıyorum.
Uzmanlığınızı öğrenebilir miyiz hocam?
Oküloplastiyle ilgileniyorum. Estetiği seviyorum, Boğa burcuyum. Dekorasyon, iyi yemek ve iyi giyinmek hoşuma gidiyor. Kendimi geç buldum aslında, 40 yaşından sonra daha bilinçli seçimler yapmaya başladım. Hanımları güzelleştirmek hoşuma gidiyor hatta bazen hastalarıma da bakım ve güzellik tüyosu veriyorum. Görselliğin öneminin arttığı bir dünyada yaşıyoruz.
Hastane dışındaki zamanınızı nasıl değerlendiriyorsunuz?
Kendi kendimi eğlendirmesini bilen biriyim. İngiliz dizileri izlemekten keyif alırım. Bu sıralar “Accused” dizisine merak saldım. Kitap okumayı, özellikle biyografi okumayı çok seviyorum, başka insanların yaşamından yeni fikirler edinmek hoşuma gidiyor. Steve Jobs gibi enteresan insanların hayatlarından etkileniyorum. Dekorasyonla ilgileniyorum. Eski parçaları yeniden değerlendirmeyi seviyorum. Evdeki her bir parçanın anlamı olsun istiyorum. Eşyaların ruhu olduğuna inanırım ve her baktığımda keyif vermesi benim için önemlidir. Farklı insan yaşamlarını gözlemlemek açısından, farklı ülkeleri görmek de çok hoşuma gidiyor. Tek başıma seyahat etmeye alıştım. Aslında kendi yaş grubumdaki kadınlara göre cesurum. Örneğin Amerika’da kongre vardı, birkaç gün önce Los Angeles’a gittim, araba kiraladım ve LA’den San Francisco’ya tek başıma gittim. GPS’in azizliğine uğradım, ana yoldan ayrılıp dağ yollarına çıktım ama bir şekilde yolumu tekrar buldum. Bunun dışında dostlarımla sohbet edebileceğim uzun akşam yemekleri seviyorum. Favori restoranım Sunset.

Ziyaret ettiğiniz ülkeler arasında sizi en çok etkileyen ülke neresi?
Hindistan’a gittim ama hiç hoşlanmadım. Hintliler hümanist ve sakin insanlar fakat kokudan çok rahatsız oldum. En son Fransa’nın güneyi, Provence’ı ziyaret ettim. Masal gibi bir yer. Sakin, kalabalık değil. İnsanlar huzur içinde yaşıyor. İstanbul’daki kaostan sonra oradaki dinginlik beni dinlendirdi.
Sizden sonra gelecek oftalmologlara mesajınız var mı?
Ben bir kadın oftalmolog olarak iş ve aile arasındaki dengeyi iyi kuramadığımı düşünüyorum. Bu açıdan Dr. Yonca Akova’nın çok iyi denge kurduğunu düşünürüm. Bir daha dünyaya gelip aynı yılları tekrar yaşayabilsem oftalmolog olarak onu örnek alırdım. Ben kendimi o anlamda eleştiriyorum. Belki de kadınların kaderi bu, ne yapsanız eksik yapmışsınız gibi geliyor. Özellikle kadın asistanları gözlemliyorum, yetenekli ve akıllılar. Çok okuyor ve araştırıyorlar. Biz de onlarla beraber kendimizi geliştiriyoruz. Asistanlara eğitim verme için sorumluluğumuzun farkındayız. Genç oftalmolog adayları bilinçli tercihleriyle eskisine göre daha avantajlılar.

Ophthalmology Life 2014 19. Sayı