Türk Oftalmolojisinde Bir Yıldız Kaydı

ÇOCUKLARINA TUTKUN BİR BABA, ÇAĞDAŞ BİLİMİN YOL GÖSTERİCİSİ BİR AKADEMİSYEN, TİTİZ, DUR DURAK BİLMEYEN BİR ARAŞTIRMACI, OFTALMOLOGLARIN AĞABEYİ, ALDIĞI KÜÇÜK NOTLARINDAN BİLİM ADINA BÜYÜK DERSLER ÇIKARAN BİR BİLİM İNSANI, ANLAYIŞLI MERHAMETLİ BİR İNSAN, TÜRK OFTALMOLOJİSİNİN YILDIZI… BU SIFATLAR, ARAMIZDAN ZAMANSIZ AYRILMASIYLA OFTALMOLOJİ CAMİASINDA ACI BİR KAYBA YOL AÇAN MERHUM HOCAMIZ PROF. DR. MUSTAFA EROL TURAÇLI’YA ÖĞRENCİLERİ, ÇALIŞMA ARKADAŞLARI, KIZI VE ESKİ ANAYASA MAHKEMESİ BAŞKANI TARAFINDAN VERİLİYOR. PROF. DR. EROL TURAÇLI, CAMİADA SEVGİ VE SAYGI KAZANAN BİLİM İNSANLARINDAN BİR OLARAK HER ZAMAN ANIMSANACAK.

Üç dönem TOD Genel Başkanlığı görevini, dört dönem Türk Oftalmoloji Derneği Ankara Şubesi Başkanlığı görevini yürüten, uzun yıllar Türk Oftalmoloji Derneği Glokom Birimi Başkanlığı yapan Prof. Dr. Erol Turaçlı, Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Göz Hastalıkları Anabilim Dalı Başkanlığı görevinde de bulundu. Türkiye Göz Bankası Derneği’nin başkanlığını yaptı. 2006 yılında Ufuk Üniversitesi Tıp Fakültesi Göz Hastalıkları Anabilim Dalı Kurucu Öğretim Üyesi ve Anabilim Dalı Başkanı olarak atandı ve 15 Haziran 2015 yılına kadar bu görevine devam etti. 1 Ocak 2019 tarihinden itibaren ise TOD Onursal Başkanı’ydı. Nisan Kursu’nu Ankara’da 1981’de başlatmıştı. Dünyada eş zamanlı yapılan İnternasyonel Temel ve Klinik Göz Sınavları’nı 1995’te başlatıp 2009 yılına kadar koordinatörlüğünü yürütmüştü ve bunun gibi daha birçok ilke imza attı. Prof. Dr. Turaçlı 2019 Aralık ayında TOD Gazetesi’ne kendi özgeçmişini şöyle özetlemişti: “Mustafa Kemal Atatürk’ün ilk açtığı üniversite olan Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde 1945’te eğitime başladım. 1964 yılında asistan oldum ve 2006 yılında yaş haddinden emekli oldum.

O tarihe kadar, kliniğimizde hiçbir öğretim üyesinin yaş haddi nedeniyle emekli olmaması, meslek hayatımın ilginç ve güzel bir yanı oldu. Meslek hayatımın başka güzel bir yönü de; 1964 yılında, Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi’nin yeni açılan göz kliniği ve göz bankası ile Prof. Dr. Cahit Örgen hocamızın ilk asistanı, ilk uzmanı, ilk doçenti ve ilk profesörü olmamdı.
Mesleki kariyerimde en önemli basamaklardan biri, uzmanlığım için glokom birimini seçerek, kliniğimizde glokom bölümünün kuruculuğunu gerçekleştirmemdi. Diğer bir basamak da bölümümde akademik kariyerimi sürdürerek, genç yaşta doçent ve profesör unvanı almamdı. Her hekimin özlemini duyacağı bu iki aşama beni çok mutlu etmişti. Türkiye’de göz kliniklerinin birimlere ayrılmasını; Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi ve Göz Bankası’nda başlattığı uygulamayla ilk kez Hocam Prof. Dr. Cahit Örgen sağladı. Ankara Üniversitesi Glokom Bölümü’ndeki 25 yıl süresince, büyük ve geniş primer konjenital glokom olgularını izledim ve inceledim. Bu sırada 1995 yılında, Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıbbi Genetik Anabilim Dalı ile Amerika Birleşik Devletleri’nden Connecticut Üniversitesi Genetik Bölümü’nün işbirliğiyle dünyada ilk defa primer konjenital glokomda, 1995 yılında ilk lokus ikinci kromozomun kısa kolunda (GLC3A) 2p 21 de saptandı. 1996 yılında ise aynı araştırmacı grubuyla, aynı seriye ilave olgular eklenerek, ikinci lokus birinci kromozomun kısa kolunda, (GLC3B) 1P 36 bölgesinde bulundu. Bu doğrultuda 1996 yılında gerçekleştirdiğim, Ophthalmic Surgery and Lasers 1996 27, 6: 438-444’de yayınlanan Topical Cyclosporine as a Possible New Antimetabolite in Trabeculectomy” başlıklı araştırmayla, Türk Oftalmoloji Derneği’nin Bilimsel Araştırma Ödülü olan “Prof. Dr. Demir Başar Araştırma Ödülü’nü kazandım.” Hocamızı saygıyla anıyor, ailesinin, çalışma arkadaşlarının, yakınlarının ve sevenlerinin kendisiyle ilgili değerlendirmelerini sunuyoruz sizlere…

KIZI DR. SENEM ÖZGE TURAÇLI KARAGÜVEN
“HERKESİN ANILARINDA YER ALACAĞINI BİLİYORUM”

Canım Babam.Gittin. Koca bir hayat girdi aramıza. Ne sen dönebilirsin artık ne de ben o büyük dağın arkasındaki küçük kız olabilirim. Gidişinle büyüttüğüm duygularımı söylemekte zorlandığım birçok zaman yaşadım. Sonra acının yerini özlem, özlemin yerini anılar, anıların sonunu da kocaman gülümsemeler alıyormuş, anladım. Sen, güzel yaşadın hayatını.
Çok çalıştın ama o yoğun, başarılı çalışma hayatının içine de çok güzel dostluklar, yolculuklar sığdırdın.

Her gittiğin yerden bir şeyler öğrendiğini söylerdin hep ve bunu da beraber gittiğimiz gezilerde bizlerle paylaşırdın. Seninle planladığımız tatillerden hep çok keyif aldım. Şapkanı takıp saatlerce yaptığımız yürüyüşlerimizde benimle paylaştıklarını, verdiğin hayat derslerini asla unutamam.

KÜÇÜK KAĞITLARDAN BÜYÜK DERSLER ÇIKARMAYI ÖĞRETTİN

Vakit buldukça okuyamadığın gazeteleri çıkarır, önemli bulduğun yerleri keser, okumam için biriktirirdin. Odamda dosya aralarında saklı haber küpürlerinin, bir gün bana bıraktığın hatıralardan biri olacağını hiç düşünememiştim. “Söz uçar, yazı kalır. Yazmalısın.” diye her şeyi not aldıran da sendin bana. Senden öğrendim, küçük kağıtlara not almayı ve onlardan büyük dersler çıkarmayı. Ne zaman yeni bir şey yapmaya kalksam hep senden takdir almak ve onaylanmak isteği ile dolu oluyordum. Tıpkı herkesin seni örnek alma isteği gibi. Akademik başarıların, ülkemizin ve diğer ülkelerin devlet büyüklerinin tercihi olman bizleri her zaman gururlandırdı. Sen, mesleğine çok şey kattın, mesleğinin de sana kattıklarını her zaman ve her şekilde paylaşmayı bildin.

HERKESİN HAYATINA DOKUNDUN

Farklı ve detaycı kişiliğinle hep çok özel hatıralar bıraktın bizlere.
Hiç unutmuyorum. Tıp fakültesi 1. sınıf ilk modül sınavıma hazırlanırken tüm gece benimle karaciğer anatomisi çalışmanı ve hayatımda ilk defa duyduğum latince terimlerle bana anatomiyi öğretmeye çalışmanı Pratik sınavlara çalışırken üzerinde yaptığım muayeneleri, ders çalışırken soyup getirdiğin meyveleri ve beni motive etmek için koltukta uyuya kalarak beklemeni. Asistanlığımda, sana her sorduğum soru için tüm kitaplardan sayfalarca bölüm fotokopileri çekip getirmeni ve bana anlatmanı. ‘Evet Özge ne yaptınız?’ diye başlayan telefon konuşmalarımızı. Dünyanın bir ucuna benim için, torunun için gelmeni ve birbirinizi o kadar çok sevmenize rağmen Karen ile komik atışmalarınızı.

O BABANIN KIZIYIM

Sen, iyi bir baba, iyi bir eş, iyi bir dede olmaktan öte herkesin hayatına dokunan biriydin.
Sen gittiğinden beri ben, babamı tekrardan öğreniyorum. Arkadaşlarından, öğrencilerinden
ve bir şekilde seninle yolu kesişen insanlardan seni dinliyorum. O kadar farklıydın ki seni tanıyan herkesin, kısa süreliğine hayatına girdiklerinin bile seninle hiç unutamayacakları anıları var. Hiç beklemediğim bir anda, insanların ağzından senin hakkında, başarıların hakkında övgü dolu sözleri duymak bir evlat olarak beni nasıl duygulandırıyor, nasıl mutlu ediyor, bilemezsin. Sadece benim değil, herkesin anılarında yer alacağını biliyorum. Derler ya babasının kızı diye. İşte ben o babanın kızıyım. Her zaman bana merhameti, yardımseverliği, saygıyı, çalışkanlığı, prensipli olmayı ve güçlü kalarak zorluklarla mücadele etmeyi öğreten babamın kızı. Şimdi biliyorum ki senin gibi güçlü olma sırası bende.
Canın torunun, biricik Karen’ine senin bizlere anlattığın gibi dünyada yaşamayı anlatacağım, o da senin gibi bir dünya insanı olup, bu dünyanın bir yerinde durup seni hatırlayıp gülümseyecek.
Yollarımız tekrar kesişene kadar bulunduğun yer ışıkla dolsun. Seni çok seviyoruz.

PROF. DR. GÜLHAN SLEM
“AĞABEY VE KARDEŞ GİBİYDİK”

Erol’u çok uzun yıllardan beri tanırım. Ben, başasistan iken kendisi de kliniğimize asistan olarak başladı. Onun glokoma yönelmesinde, benim de payımın olduğunu düşünüyorum. Lepra ile ilgili yaptığım doçentlik tezimin tansiyonla ilgili bir bölümünü, kendisiyle birlikte yürüttük. Dr. Erol Turaçlı’ nın doçentlik jürisinde de üye olarak bulundum. Çok sevdiğim bir insandı, çalışkandı, disiplinliydi. Ankara Göz Bankası’nda çalıştık, kendisine deneme dersleri verdirmiştim. Ayrıca beraber Japonya ve İzlanda başta olmak üzere birçok ülkeye kongreler için gittik. O ülkelerde tebliğler sunduk. Birlikte Amerika ve Avrupa Glokom Cemiyeti’nin kurucu üyelerindendik.

HASTALARINA ÇOK DÜŞKÜNDÜ

Adana’da ismimin verildiği göz kliniği için yapılan törene de katılmıştı, bana o günün anısına hediye verdi. Aramız bir ağabey, kardeş olarak çok iyiydi. Türkiye’nin her yerinden hastaları vardı. Hastalarına çok düşkündü. Eski Cumhurbaşkanımız Demirel de hastalarından biriydi.
Kaybı Türk oftalmolojisi için de bizler için de arkadaşları dostları için de çok büyük olmuştur.

Onu çok arayacağız, özleyeceğiz.

OPR. DR. SUNAY DUMAN
“ÇAĞDAŞ BİLİMİN YOL GÖSTERİCİSİYDİ.”

Erol Hoca, camiamızda hemen herkes ile yaşanmışlığı olan ulu bir çınardır. 1967 yılında, tıp fakültesi 5. sınıfta göz stajımı Erol Hoca’nın yanında yaptığımdan bu yana özellikle de 1984 yılı ve sonrasında, Erol Hoca’nın derneğimizde ve özel hayatımda çok önemli bir yeri olmuştur. Erol Hoca, eğitim ve öğretimi çok önemserdi. Ülkemizde mesleğimizle ilgili pek çok ilki gerçekleştirdi. Oftalmoloji biliminin çağdaş düzeye gelmesinde, köşe taşlarından, ana direklerinden biri de Erol Hoca oldu. Çağdaş bilimin yol göstericisi olarak gençlere rehber ve örnek oldu. Gençleri motive eder, başarılarını takip eder, kutlardı. Darda kalan meslektaşlar için sığınılacak güvenli bir liman idi. Meslek büyüklerini sayar, sever, ziyaret eder, telefonla arar hâl hatır sorardı. Pek çoğumuzun sevinçli ve kederli günlerinde, Erol Hoca hep yanımızda idi. Zevk sahibiydi. Onunla birlikte havaalanlarında aldığım doğum günü, anneler günü hediyelerini yakınlarım hep çok beğenmiştir. İnançlı ve yardımseverdi ancak onları hiç afişe etmezdi. Hayat onun için non-stoptu (duraksız). Telefon açar, “alo”, ya da “selam” demez “Ne yaptın?” derdi.

DUYARLILIK ÖRNEĞİYDİ

TODAŞ’ın, TOD Genel Merkezi’nin yönetim kurullarında, derneğin bilimsel ve sosyal aktivitelerinde, seyahatlerde,çok uzun yıllar birlikte olduk. Bu özellikleriyle Erol Hoca benim için hem hoca, hem ağabey, hem arkadaş, hem bir yoldaş idi. Titiz ve özenli bir idareciydi. “Orada bir incelik var der.” her konu enine boyuna mutlaka uzun uzun tartışılır görüşülürdü. Çok yıllar önce, Ankara’daki bir yönetim kurulu toplantımız, geç başlamış, gece yarısı 00.30’da bitmişti. Erol Hoca’ya serzenişte bulunmuş, “Herkes üç beş kilometre sonra evine ulaşacak ama ben iki tarafı orman olan şehirlerarası yolda kamyon, tır trafiği yoğunluğunda 45 dakikalık yolu kadın başıma gecenin bir yarısı bakalım nasıl gideceğim?” demiştim. Yola çıktıktan 10-15 dakika sonra beni bir arabanın takip ettiğini fark edince tedirgin oldum. Ondan kurtulmak için hem gaza basıyor hem de kamyon ve tırlar arasında slalom (kayak yarışı) yapmak zorunda kalıyordum. Tam “kurtuldum.” derken tekrar bana yetişiyor, o bana yetiştikçe ben daha çok telaşlanıyor, daha çok gaza basıyordum. Bu takip, evimin kapısına kadar böyle devam etti. Ben, arabadan inerken takipçim hareket halindeki arabasının penceresini açıp “O, nasıl araba sürmek öyle? Kaç kilometre ile gidiyorum diye hiç ibreye baktın mı? Arkandan zor yetiştim. Bir kaza olacak diye ödüm koptu. İçime sinmedi, arkana düştüm, geldim. Neyse, hadi iyi geceler.” dedi. Yanımdan geçmekteyken onun Erol Abi olduğunu gördüm. El sallayarak yoluna devam etti.

Onu ve “Ne yaptın?”larını çok özleyeceğim. Ruhu şad olsun.

ESKİ ANAYASA MAHKEMESİ BAŞKANI YEKTA GÜNGÖR ÖZDEN
“İYİ BİR ATATÜRKÇÜ İDİ”

Doğum yerim Niksar’da, anneannemin evlerinin karşısında, Erol’un anneannesinin evi vardı. Anneanneler birbirleriyle yakın görüştükleri gibi kızları olan Erol’un annesi Sündüs Hanım teyze ile annem birbirleriyle yakın görüşürlermiş. İkisi de birbirine ”kardeşlik” dermiş.
Ben ortaokulu, Erolların evinde kiracı olarak otururken bitirdim. Karşıbağ yolunda, balkonlu yan yana iki evin önündekindeydik. Babası Salim Bey amcadan çok iyi söz ederlerdi. Ulaştırma Bakanlığında çalışıyordu. İlkokuldayken tatilde Erol’un ağabeyi Ergun’la oynardık. Ankara’ya taşındığımızda Erol ile kardeşim Süreyya Yücel, Kurtuluş Lisesi’nde birlikte okudu.

MESLEĞİNDE ZİRVEYE ÇIKTI

Aileler arasındaki görüşme daha sıklaştı. Erol’un ablaları Sabahat ile Sevim güzel, terbiyeli, tertemiz kızlardı. Salim Bey amca ile babam iyi arkadaştılar. Erol öğrenimini başarıyla bitirip mesleğinde zirveye çıktı. Tanınmış bir göz hekimi olarak ün yaptı. Otuz yıldan fazla bir zaman, hekimim olarak bana yardım etti. Hiçbir zaman para almadı.

ÇOK OKUYUP İNCELİYORDU

Çalışkan, terbiyeli, saygılı, gittiğimde zengin meyve tabaklarıyla ikramda bulunan sıcakkanlı bir bilim insanı idi. Çok okuyup inceliyordu. Meslek kuruluşlarının çoğuyla ilgisini sürdürüyordu. Çocuklarına çok düşkündü. Niksar’da yaptırdığı görkemli okulun açılışına beni de götürmüştü. Yardımseverdi. İyi bir Atatürkçü idi. Zamansız yitirdik.

Işıklar içinde uyusun.

PROF. DR. ŞEHİRBAY ÖZKAN
“GÖNLÜYLE SEVENLER AYRILAMAZ”

Dünyanın en büyük acılarından biridir, arkadaşını kaybetmek. Düşündüm ve şu soruyu sordum kendime: “Erol’la ne zaman tanıştık, arkadaşlığımız ne kadar eskiye dayanıyor?”

1967 senesinde, asistanlığa başladığım zaman yani 57 sene evvel. Dostluğumuz günbegün
arttı. Her zaman sıkı arkadaşlık kurduk, birbirimize güvenimiz arttı, perçinlendi. Erol benim tüm aile bireylerim tarafından sevilir ve sayılırdı.

ÇOK İYİ BİR YÖNETİCİYDİ

Erol, çok iyi bir yöneticiydi, birleştirici özelliğe sahipti. Oftalmolojide çok önemli görevlerde bulundu. Araştırmacı, öğretici, bilimsel, kıskançlığı olmayan, küçüklerini seven ve destekleyen bir akademisyendi. Beraberce gerek yurt içi gerekse yurt dışı çok gezilerimiz oldu. Bu gezilerde, alışverişi ve hediye almayı çok severdi. Mevlana’nın dediği gibi “Vedalar gözüyle sevenler içindir. Çünkü gönlüyle sevenler ayrılamaz.”

Sevgili arkadaşım, “Dostluğun kıymetini yaşayanlar bilir.” derlerdi de inanmazdım. Benim seninle olan dostluğumun kıymetini illa bir ayrılıkla mı anlamam gerekirdi?

Sevgili Erol, ışıklarda uyu arkadaşım.

PROF. DR. BERATİ HASANREİSOĞLU
“TOD VE TODAŞ’IN GELİŞMESİNDE ÖNEMLİ KATKIDA BULUNDU”

Merhum Hocamız Prof. Dr. Erol Turaçlı ile ilk karşılaşmamız benim asistanlığa başladığım 1971 yılında, hocamın İngiltere’den döndüğü zamana rastlar. Prof. Dr. Cahit Örgen Hocamız kendisini, glokom üzerine çalışmalar yapmak üzere iki yıllığına göndermişti. Cahit Hocamız, glokom biriminin biran önce hizmete girmesini bekliyordu. Gerçekten de Erol Hoca kısa sürede duruma hâkim olmuş, su yükleme, saatli tansiyon ölçümleri, görme alanları, tonografi gibi uzun ve meşakkatli testlerle hastalara hizmet vermeye başlamıştı.

EMEKLERİ YADSINAMAZ

Erol Hocamızın hasta hizmetleri, çok değerli bilimsel çalışmaları ve araştırmalarının yanı
sıra dernek faaliyetleri de yaşamında çok büyük bir yer tutmuş, kendisinin TOD ve TODAŞ’ın gelişmesinde önemli katkıları olmuştur. Bu süreçte gerek TODAŞ ve gerekse TOD’da uzun yıllar beraber çalışmıştık, ilk Nisan Kursu’nun yerleştirildiği dönemde ben de Ankara yönetimindeydim. Kursun devamlılığının sağlanmasında da çok ciddi mücadeleler vermişti. Emekleri, çabaları yadsınamaz.

Saygı, minnet ve rahmetle anıyorum.

PROF. DR. İHSAN ÖGE
“BİLİMSEL GELİŞMELERE SON DERECE AÇIKTI”

Sevgili Erol Turaçlı ağabeyi ilk defa 1969 yılında, Ankara Üniversitesi’nde Göz Hastalıkları stajını yaparken tanıdım. Göz kliniğinin glokomdan sorumlu uzman doktoruydu. Son derecede ciddi, çalışkan ve taviz vermeyen bir yapısı vardı. Günde iki defa bizimle hasta başı vizitesi yapardı. Viziteler arasındaki zamanımızı, kliniğin karşısındaki kahvehanede geçirdiğimizi hemen anladı. Epey fırça yediğimizi hatırlıyorum. İlk glokom bilgilerimi, sevgili ağabeyimizden aldım.
Sonra kader bana, ben TOD Glokom Birimi Yürütme Kuruluna seçilince, tekrar Erol ağabeyle beraber bir 20 sene çalışma şansını verdi. Benim için son derecede yapıcı, eğitici ve mutlu bir dönemdi. Gerçek Erol ağabeyi bu devrede öğrendim. Öne çıkan özellikleri; daima olumlu düşünmek, yapıcı olmak, yeniliklere açık olmak ve problemler için en uygun çözümleri bulmaktı. En karmaşık sorunlar bile onun tarafından birkaç dakika içinde çözülürdü. Hiçbir zaman, bir yılgınlık belirtisi göstermedi. Çok kibardı, herkesin gönlünü alırdı. Her kongrede mutlaka tüm stantları gezip temsilcilerin hatırlarını sorardık.

ONUNLA ÇALIŞMAK ÖĞRETİCİYDİ

Onunla çalışırken yorgunluk yoktu, uzak diye bir mesafe yoktu hatta yemek yeme bile yoktu, çok acıktığımızı söylediğimizde her zaman cebinde sakladığı kuruyemişlerden biraz verirdi. Böyle çok öğün atladığımızı hatırlıyorum. Glokom birimindeki çalışmalarımız daima bu konu ile ilgili doktorlara en faydalı ve pratik bilgileri vermek üzerineydi. Bilgi ve tecrübe aktarımımızda asla kısıtlamalar yoktu, tüm birim arkadaşlarımız, ne biliyorsak, ne uyguluyorsak onu sunuyorduk. Sağlığına son derecede dikkat ederdi, bizlerin
de bu konuda özenli olmamızı isterdi. Aşırı israf konusunda bizi daima uyarırdı.

TÜRK GÜNÜ BİLİMSEL TOPLANTILARI YAPTIK

Bilimsel gelişmelere karşı son derecede açık bir yapısı vardı. Birimdeki arkadaşlarımızın, dünyada glokom hastalığı konusunda, en yetkin doktorlarla tanışmaları ve bilgi aktarımları yapmalarına imkân sağladı. Yurt dışındaki glokom kongrelerinde ilk defa onun zamanında, Türk Günü Bilimsel Toplantıları yaptık. Bunlar, son derece başarılı organizasyonlar olarak kabul edildi.

Gerek bedensel olarak gerekse fikir ve çalışmaları ile daima genç kalabilen bir göz doktoru olarak hatırlanacak olan sevgili Erol ağabeyimizi, talihsiz ve zamansız bir hastalık nedeniyle kaybetmek bizlere çok acı verdi ama bizlere bıraktığı örnek doktorluk ve yaşam prensipleri ile daima yaşamaya devam edecek.

PROF. DR. MEHMET ZEKİ BAYRAKTAR
“OFTALMOLOJİNİN YILDIZIYDI”

Benim için konuşmak, yazmaktan her zaman kolay olmuştur. Yazmak zaten zor hele bir de sevdiğiniz bir ağabeyin, sevdiğiniz bir hocanın arkasından yazı yazmak olacak gibi değil.
Erol Turaçlı gibi Türk oftalmolojisinin son 50 yılına damgasını vurmuş bir hocanın biyografisini, her yerde bulmak mümkün. Bu nedenle ben, tanıdığım insanı anlatmayı tercih ettim. Hocanın hakkında bir yazı yazmam talep edildiğinde Tarancı’nın aşağıdaki dizeleri aklıma geldi: Bilmem ki hatıralar/Ne istersiniz benden/Gelir gelmez sonbahar
Hayranlık duyduğum bazı arkadaşlarım gibi çocukluktan itibaren doktor olma hayali kurmadığımdan kaderin bir tesadüfü olarak girdiğim Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesinde de Göz hekimi olmak gibi bir ideale sahip değildim. Bu nedenle göz stajı yaparken tanıdığımız gelecek vadeden, devamlı hareket halindeki ağabeyimiz, benim kavak yelleri esen kafamın içinde sadece bir siluet olarak kalmıştı. Zorunlu Gülhane Stajı, üç yıl kıta hekimliği, GATA’da göz ihtisası ve zorunlu olan hizmet hastanelerinde görev süremi tamamladıktan sonra öğretim üyesi olarak 1981’de katıldığım GATA Göz Kliniği’nde, oftalmolojinin yıldızlarını yavaş yavaş tanıma fırsatı buldum. Erol Hoca hakkında ilk izlenimim, kendisinden küçüklere bir şeyler öğretmeye hevesli olması, onlara yardımcı olmaya istekli bulunmasıydı. Bir hoca için önemli özelliktir bu. Onun konuşmalarını izleğimiz sayısız toplantılar sonucunda onun şüphesiz bir yıldız olduğunu düşünmüştüm.

TURAÇLI AMİRAL

1998 Amerikan Akademi toplantısı için New Orleans’a gittiğimizde, o sırada ABD’de bir yıllığına eğitimde bulunan ve o yıllarda yardımcı doçent olan Melih Ünal’ın aracılığı ile deniz üssünde kalmıştım. Oteli merkeze uzak olan Erol Hoca’nın da gelip gitmesi zor olduğundan üssün misafirhanesinde kalması sağlandı. Ben, o sırada albay rütbesinde olmama rağmen misafir olmanın ürkekliği içinde alışveriş yaparken hoca, kendinden emin ifadeyle kasa görevlilerine emirler verirdi, o kadar kendinden emindi. Biz, adını Turaçlı Amiral koymuştuk.
Erol Hoca’nın oftalmolojideki hekimlerin büyük bölümünü tanıdığını görünce şaşkınlığa uğradım. Daha da ötesi birçoğu hakkında detaya varan bilgilere sahipti. Çalışkandı, zekiydi, seriydi, öğretmeyi seviyordu ve çok güçlü bir hafızaya sahipti.

Tüm gittiği seyahatlerinden dönüşte, çevresindekilere pek çok şey hediye getirme gibi harika bir özelliği vardı. Tüm bu harikulade özelliklerine ilaveten büyük bir hayırseverdi. Oftalmolojiye büyük katkılarda bulunmuştu. İyi bir aile babasıydı. Eşi, çocukları ile oluşturduğu aile tablosu, göz hekimleri topluluğuna örnek niteliğindeydi. Senden çok şey öğrendim Erol ağabey, sana borçluyum. Çalışkanlığınla zekânla bilginle hayırseverliğinle kaç yaşında olursan ol, bu topluma vereceğin çok şey vardı. İlaveten kongrelerdeki toplantı aralarında Emin Hoca, Necdet Hoca ve seninle yaptığımız sohbetleri çok özleyeceğim. Sensiz bu toplantılar asla eski güzelliğinde olamaz.

Onu çok özleyeceğim.
Ölür ise ten ölür, canlar ölesi değil.

PROF. DR. SUAT KARAGÜL
“SONSUZLUĞUN BOYUTUNU BİZLERE GÖSTERDİNİZ”

Beklemediğimiz bir anda, bizleri “ağabeysiz” bıraktınız. Arkanızda sizi seven, sizi örnek alan geniş bir oftalmoloji ailesi kaldı. Biyolojik olmasa da bilimsel ve kurumsal olarak ağabeylik görevini, mükemmel bir şekilde yerine getirdiniz. Çeşitli fakültelerin, bu arada GATA Göz Kliniğinin de bir hocası, bir ağabeyi bir kardeşi oldunuz. Bilginiz, görgünüz ve birikiminizle dünü bugünle bugünü yarınla bağdaştırarak aydınlattınız, yol gösterdiniz. Kurumsal aidiyet duygusunun oftalmolojide kökleşmesinde önemli roller üstlendiniz ve başardınız.

HUZUR İÇİNDE UYUYUN

Eşiniz ve çocuklarınızla örnek bir aile oldunuz. İnsan yaşamının sınırlı olduğunu, yaptıklarınız ve eserlerinizle sonsuzluğun boyutunu bizlere göstermiş oldunuz.
Türk oftalmolojisini iftihar edilecek bir düzeye getiren, ışıklar içinde uyuyan, kaybettiğimiz tüm hoca ve büyüklerimizin yanındaki onurlu makamda yerinizi aldınız. Bayrak yarışında bıraktığınız bayrağın, genç göz hekimlerince daha da yükseğe erişeceğine inanarak ve güvenerek huzur içinde rahatça uyuyabilirsiniz.

Sizi daima sevgi, saygı ve minnetle anacağız.

PROF. DR. SÜLEYMAN KAYNAK
“ŞİMDİ HAYAT DAHA RENKSİZ VE KURU”

Hocam Prof. Dr. Erol Turaçlı ile dört yıldan fazla hoca ve asistan konumunda çalıştık. Hasta baktık, ameliyatlar yaptık. Türk Oftalmoloji Derneğinde ise 1994’ten bu yana her kademede yan yana olduk. Elbette Hocam benden yıllarca kıdemliydi ve benim için en şerefli yer, TOD Geçmiş Dönem Başkanlar Kurulunda onunla yan yana oturuyor olmaktı. Onu en çok cebindeki kâğıtlarla hatırlayacağım.

Çok çalışkan, çok çözüm üretici, hızlı ve pratik yaklaşımlar sergileyen bir insandı. Bunu en kolay cebindeki küçük kâğıt tomarından anlardık. Bana çok iyi örnek olmuştur ama ben, bu notları kâğıda değil deftere almaya çalıştım. Bu kâğıtları çıkarır, aldığı notları tek tek çözümler ve atardı ama cepteki kâğıtların azaldığını bu seneye kadar hiç görmedim.
Pratikliğini aslında 10 dakikalık bir konuşma için bana 200 dolayında el yazısı ile slayt taslağı verip de “Sabah bunları ve makinayı al, gel de bakalım.” dediğinde anlamıştım. Sabaha kadar daktiloda slaytları yazdım. Sabah kıs kıs gülmüştü. Konuşmada da zaten slaytların 10 tanesini “geçgeç” yapıp, bir tanesine değinip 200 slaytı 10 dakikada toparlamıştı. Nisan Kurslarını başlattığında her türlü işi büyük keyifle ve heyecanla yaptığımızı hatırlarım. Bu heyecanı hiç kaybolmadı ve hep çevresine yaydı, teşvik etti.

SON GÜNÜNE KADAR OFTALMOLOJİ CAMİASINI DÜŞÜNDÜ

Son gününe kadar oftalmoloji camiasının saygınlığını, düzenini düşünmüştü. Herkesi ismiyle bilir ve çevresindekilere sorar, bilgi alır, yorum yapardı. Mütevazı yaradılış, keskin bir hafıza ve derin bir iyilik hissi taşırdı. Ülkesini, memleketini sevdiğini kuru sözlerle değil, gece gündüz çalışarak, bazen görünmez bağışlarla, bazen okul yaptırarak göstermesi bunun bir kanıtıydı. Vefakâr ve kara gün dostu idi.
Ankara’ya gidişlerimde arardım, birkaç dakikalığına muayenehanesine uğradığımda sevinirdi. Hızlı hızlı olup bitendenlerden bahseder gülerdik… Geçemediğim ilk doçentlik jürimdeydi. Orada bile güldürmüştü beni. “Ne güzel bak, biraz daha çalışacaksın. Biliyorum bazısı bırakıveriyor, sen bırakma işte.” demişti ve hep beraber gülmüştük. Ülkemiz ve camiamız, çok değerli bir hocayı, başarılı bir hekimi, çelebi ve yardımsever bir insanı, iyi ve esprili bir arkadaşı, pratik bir idareciyi, sürprizlerle dolu olan bir dostu, iyi ve düşünceli bir aile babasını kaybetti. Vefatından 20 gün kadar önce telefon açıp, Covid 19’dan nasıl korunulması gerektiğini anlattı. “Aman, dikkat et!” dedi. Nereden aklıma gelecekti, meğer bir veda konuşmasıymış o. Şimdi hayat daha renksiz ve kuru. Ondan öğrendiklerimizle anısını yaşatmaya devam edeceğiz.

Tanrıdan rahmet dilerim.

PROF. DR. G. ERTUĞRUL MİRZA
“ADINA OKUL YAPTIRDI”

Değerli Hocam Prof. Dr. M. Erol Turaçlı ile ilk tanışmam 1981 yılında, 1. Nisan Kursu’nda oldu. Kliniğimizde Hocam Prof. Dr. Engin Baykal, 1978 yılında, trabekülektomi operasyonu yapmaya başlamıştı, ben de asiste ediyordum, asistanlığımın son yılında ben de yapmaya başlamıştım. Tez konum da “Trabekülektomi Ameliyatlarından Sonra Blep, Trabeküler Defekt ve Bunların GİB ile İlişkileri” konusuydu. Erol Bey sert görünen bir hocaydı, beni hiç tanımıyordu, bir fırsat bulup çekinerek Erol Hoca’ya yanımda götürdüğüm tezimin son hâlini gösterdim. Beklemediğim bir yakınlık ve ilgi gösterdi katkılarda bulundu, çok beğendiğini söyledi ve bir örneğini istedi. Ben de ‘’Hocam, bir ameliyat gününüzde sizin glokom ameliyatlarınızı izleyebilir miyim?’’ diyerek izin aldım.

GENÇLERİ DESTEKLİYORDU

O gün, hocanın trabekülektomi ameliyatlarını izledim, o kadar güzel ameliyatlardı ki hayran oldum. Ameliyatların sonunda
“Hocam, ben sizin gibi yapamıyorum, siz ne kadar rahat ve güzel yapıyorsunuz.’’ dediğimde “Oğlum, sen kaç trabekülektomi yaptın? Ben, 300’ün üzerinde yaptım, sen de yaptıkça benim seviyeme geleceksin, hiç merak etme.’’ diye moral vermişti. Erol Bey’in bu ilgi ve motivasyonuyla glokoma olan ilgim de pekişmiş oldu. Glokom biriminde, onunla yıllarca birlikte çalışmaktan gurur duydum.

MÜTEVAZILIĞI İLE ETKİLİYORDU

Eşimle hafta sonları iki, üç günlük kısa seyahatler yaparız. Bu seyahatlerin birinde Kayseri’den Tokat Niksar’a geziye gittik. Niksar dağ yamacına kurulmuş, yemyeşil Danişment Devleti’nin başkentliğini yapmış, çok eski bir yerleşim birimi. Niksar’ı gezerken bir ok ve tabela dikkatimi çekti: Prof. Dr. Mustafa Erol Turaçlı Anadolu Öğretmen Lisesi. Günümüzde ise Niksar Fen Lisesi oldu. O istikamete yürüdük, hocanın kendi adına yaptırdığı o binayı gördük. Ben çok şaşırdım, Erol Hoca onca yıl pek çok konuyu konuşmamıza rağmen bundan hiç bahsetmemişti. Niksarlı olduğunu da o zaman öğrendim. Kendisini ilk gördüğümde, bunu anlattığımda “Büyütülecek bir şey değil, Ertuğrul.” diyerek bu konudaki mütevazılığı ile de beni çok etkilemişti.

Oftalmolojiye ve glokom birimine pek çok katkısı olan Değerli Hocam, nur içinde yat.

PROF. DR. NECDET BEKİR
“SÜREKLİ YOL GÖSTERİCİ OLMUŞTUR”

Bir baba, abi, çok kez bir hoca olarak bize yaklaşan hocamın ölümünün acısı taze iken birkaç satır yazmak oldukça güç oldu, derin anılar bırakarak aramızdan ayrıldı.
Öğrenciliğim, asistanlığım ardından akademik hayatım boyunca sürekli deneyimlerinden yararlandık, sürekli yol gösterici olmuştur.
İlk anım, asistanlığımın ilk aylarında klinikte, kıdemli asistanla birlikte hocanın ilk vizitesi ile ilgilidir. Hoca, tüm katta yatan hastaları teker teker dolaşıp, hemen her hastanın göz tansiyonunu sihirli parmakları ile değerlendirirdi. Şüpheli hastalara pansuman odasında, tekrar ölçüm yaptırırdı. Bir gün bir hasta için
“Dijital tansiyonun normaldir.” dedi. Vizite sonunda bana döndü, “Nasıl gidiyor, alıştın mı? Herhangi bir sorun var mı?” diye sordu. Cevaben ben de “Hocam, dijital göz tansiyonu nasıl ölçülür?” diye sordum. Hoca, “Gözlerini kapat.” diye yanıtladı. Gözlerimin üzerinde parmak hareketleri ile tansiyonumu ölçtü ve “Tansiyon normal.” dedi. Tabii, ben bu işlerin tecrübeden kaynaklandığını anladım.

BİLİME TUTKUNDU

Bir diğer anım da şöyle: İstanbul 2015 Oftalmoloji Kongresi sırasında “Programa uygun olan bir sabah, Eyüp Sultan Camii’ne gidelim ve orada bulunan Eyüp Mezarlığı’nda Merhum Hocamız Prof. Dr. Çolpan Mirzataş’ın mezarına gidip Fatihamızı okuyalım.” teklifinde
bulundu. Hoca, ben ve Rahmetli Arkadaşım Prof. Dr. Kubilay Çetinkaya’yla birlikte görevimizi eda ettikten sonra Pierre Loti Tepesi’nde yorgunluk çayımızı içtik.
Hocam bazen gecenin geç vakitlerinde arardı, saatlerce bilimsel faaliyetleri, literatürü, yeni ilaçları tartışırdı, bazen de televizyonda ilginç tartışma programları takip eder, bizim de izlememizi önerirdi. Son anım, vefatından iki, üç hafta önce ikindi vakti beni aramasıyla ilgili. “Neredesin?” diye sordu. Ben de “Çarşıdayım.” diye cevap verdim. Çok öfkelendi, “Ne arıyorsun çarşıda? Evine git. Pandemiden korkmuyor musun?” diye beni iyice azarladı.
Hocam çok titizdi, sürekli bizi uyarırdı. Zamansız ayrıldı. Acısı çok taze, unutmayacağız.
Sevgili Hocam, nurlar içinde yat.

Mekânın cennet olsun.

PROF. DR. EMİN ÖZMERT
“KALBİMİZ VE BEYNİMİZDEKİ EROL TURAÇLI HOCAMIZ”

Asistanlığa yeni başladığımda rahmetli ile ilgili ilk izlenimim, onun enerji dolu, çalışkan, çok zeki ve sıra dışı bir profesör olmasıydı. Onun hiç yorulmadığını ve uyumadığını düşünürdüm. Sabah kliniğe erkenden gelir, hızla vizitesine başlar ve klinik daha tam olarak hareketlenmemişken işlerinin çoğunu bitirirdi.
O zamanlar, kliniğimizde her zaman tam dolu olan 120 hasta odası vardı. Viziteden sonra bazı hastaları muayene odasına çağırmak istediği zaman bizler strese girerdik çünkü
“Camın kenarındaki karyolada yatan, çizgili pijaması olan polisin babasını getirin.” derdi. Bizler de birkaç çabadan sonra genellikle söylediği kriterlere uygun doğru hastayı bularak hocamızın muayenesine götürürdük.

DÜŞÜNCE HIZINA YETİŞMEK MÜMKÜN DEĞİLDİ

Her zaman üst düzey dikkat ve enerji ile aynı anda birkaç işi bir arada yapmak hocamız için çok normaldi. Onun enerjisine ve düşünce hızına yetişmek çoğu zaman mümkün olmazdı. Bu sırada ufak kâğıtlara not alır, bunları farklı ceplerine sokardı. Bilimsel kongrelere giderken bekleme salonunda veya uçakta not aldığı onlarca küçük kâğıdı, ceplerinden veya çantasından çıkarır, dikkatlice okuyarak sınıflandırırdı. Her zaman masasının çekmecesinde ve ceplerinde kuru yemişler bulunur, bunları her zaman seri bir şekilde etrafındakilere ikram ederdi. Bilimsel kongrelerde, Ankara Üniversitesi Göz Kliniğinden ihtisas almış olan doktorları ve asistanları, muhakkak bir yemek etrafında toplayan çok vefalı ve dost canlısı
bir yapısı vardı. Bilimsel araştırmalarımızda, sınavlarda ve kadro sorunlarımızda her zaman canla başla çalışır ve bizleri desteklerdi. Eskiden kongrelerde çift slayt makinesi kullanılır
ve bunlar, aynı anda ilerletilerek perdeye yansıtılırdı. Bazen slaytlar arasındaki senkronizasyon bozulunca “Devam edin, onlar yolda karşılaşırlar.” der ve tüm salonu güldürürdü.

TONOGRAFİ YÖNTEMİNİ GELİŞTİRDİ

Ankara Tıp Fakültesi Göz Hastalıkları Anabilim Dalında, Türkiye’nin ilk ileri derecede donanımlı glokom servisini kurmuş, ulusal ve uluslararası alanda ciddi çalışmalara ve buluşlara imza atmıştır. Doçentlik tezi ile glokomun erken tanısında kullanılan tonografi yöntemini geliştirmiş ve rutin uygulamaya sokmuştur. İlk defa glokom ile ilgili literatürde bulunmayan bir geni tanımlamıştır. Türk Oftalmoloji Derneği bünyesinde her yıl düzenlenen ve katılımı çok olan Nisan Kursu’nun kurucusu ve yıllarca yürütücüsü olmuştur. Kendisi çok iyi bir dernekçiydi. Hocamızın gizli olarak yaptığı yardımları ve her aşamasını denetleyerek yaptırdığı okulları sadece çevresindeki çok az kişi bilirdi.

ÖĞRETMEN VE GERÇEK AĞABEYDİ

Tüm arkadaşlarının ve çalışanlarının acısını, hastalığını, ölümünü, doğumunu ve mutlu günlerini çok iyi bilir, içinde hisseder ve her zaman destekleyici ve paylaşıcı olarak bizlerin yanında bulunurdu. Her zaman çok iyi bir eş, aile babası, bizler için de öğretmen ve gerçek ağabey olmuştur. Allah rahmet eylesin, mekânı cenneti olsun. Hocamızın tüm ailesine, sevgili eşi Filiz Hanım’a, yavrularına ve öğrencilerine sabırlar ve baş sağlığı dileklerimizle.

PROF. DR. FATİH KAREL
“BİNLERCE HASTAYA IŞIK VERDİN. SEN DE IŞIKLAR İÇİNDE UYU”

“Günaydın! Ne yaptın?” diye başlardı güne, sevgili hocam. Büyük emek verdiği Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Göz Hastalıkları Anabilim Dalı’ndan emekli olduğu 2006 yılına kadar 25 yıl süren birlikteliğimizde her sabah, bu sözcüklerle beni arar ve günlük programında yapacaklarımızı anlatırdı. Sabah çok erken hastaneye geldiğinden, telefonum çaldığında arayanın başkası olabileceğini düşünmezdim. Kliniğe, hocamın desteği ve açtırmış olduğu kadro ile 1981 yılında girdim. Eğitimim süresince ve profesyonel meslek yaşantımda, desteği hep benimleydi. Beraber o kadar çok anımız var ki sayfalara sığmaz.
Çok çalışkan, atom karınca tabiriyle anılan, çok hareketli, pratik zekâlı, hafızası çok güçlü, işinde çok ciddi olmakla birlikte nüktedanlığı elden bırakmayan, hoşsohbet bir kişiliği vardı. Asistanlığımın ilk aylarında, bana sayfalarca ve sınırlarımı zorlayan tercümeler verirdi. Tabii, kaytarmak istediğim günler olmadı değil. Bir keresinde sayfalar dolusu tercümeyi ertesi sabaha getirmemi söylediğinde, “Hocam ama ben, yarın sabah tatile çıkıyorum.” diyerek, yapmamın mümkün olmadığını belirttiğimde, cevabı “Yarım saat erken kalkıp tercümeleri hastanedeki odamın kapısının altıdan atarsın.” şeklinde olmuştu.

MESLEĞİNİ, HASTALIĞININ ÜSTÜNDE TUTUYORDU

Çok yardımsever ve duygusaldı. Son kez yoğun bakıma alınmadan önce görüştük. Telefonda her zamanki sevecen sesiyle iyi olduğunu, bu arada da bana adını ve soyadını vererek bir hastasını gönderdiğini ve ilgi göstermemi istemişti. Çok sevdiği mesleğini, hastalığının bile üstünde tuttuğunun en önemli göstergesidir bu. Tavsiye ettiği bu hasta, bana muayeneye geldiğinde ve Erol Hocamın vefat ettiği haberini verdiğimde birlikte ağladığımızı unutamıyorum. Meslek hayatı boyunca Türk oftalmolojisinin gelişmesi için büyük çaba harcamıştır. TOD Nisan Kursu’nun kurucusudur. TOD Onursal Başkanı olduğu
güne kadar aktif bir şekilde yaptığı yönetimsel, ulusal ve uluslararası bilimsel çalışmaları ile oftalmoloji camiasına olan katkıları hiçbir zaman unutulmayacaktır.

Sevgili hocam, bugüne kadar binlerce hastaya ışık verdin. Sen de ışıklar içinde uyu.

PROF. DR. MERİH ÖNOL
“BİZLERE IŞIK OLDUN, DOĞRU YOLU GÖSTERDİN”

Erol Turaçlı Hocam, bazı ilkler hep seninle oldu, meslek hayatımda ve her birisi beni ve mesleğimi onurlandırarak, taçlandırarak büyüttü, bu günlere getirdi. Asistan olarak Vehbi Koç Göz Bankası’na başladığım ilk gün, dediler ki “Önce birer aylık intibak rotasyonlarınız olacak, kıdemli asistanların yanında. Merih sen Glokom Polikliniği’ne geçiyorsun.”
İlk günümde Erol Hoca’yı tanıma fırsatım oldu. İlk gün, asistanına nasıl davrandıysa son gün uzman olurken de aynı davrandı. Profesörlükte yan yana kongrelerde, panellerde de aynıydı; ölçülü, nazik, olgun ve her zaman sırtını okşayan gizli bir el.

O günlerden sonra glokomu hep sevdim, ülkemin, yaşadığım başkentin ünlü glokomcuları arasına katıldım. Yine ilk bıçağı elime acemi bir asistanken veren de hocamdır. Hiçbir asistan, o kurumda ilk ayında vaka yapamazken, bende bir cevher mi görmüştü? Bilemem ama verdi bıçağı elime. Bir enükleasyon vakasıydı, kendisi yanımdaydı ve sonuna kadar yardımıyla bitirtmişti vakayı bana.

BANA CERRAHİYİ SEVDİRDİ

O gün bugün cerrahiyi hep sevdim. Erol Hocam, son yıllarda cerrahiyi bırakınca, ameliyat gereken ve bana güvenerek tavsiye ettiği hastalarını, büyük bir gururla ameliyat ettim. 1981 yılı, ilk Nisan Kursu’ydu. Daha adı bile Nisan Kursu değil. Ben
beş aylık kıdemsiz bir asistanım. Büyük bir eforla hepimiz seferber olduk ve bu kursun yaratıcısına yardım ederek bugünlere gelmesine katkıda bulunduk. Bu ilk kursun gala gecesinde hayat eşimle tanışmam gerçekleşti.

İLKLERİ ONUNLA YAŞADIM

İlk yayınım, Erol Hocamızın eşliğinde gerçekleşti. Erol Hocamız, benim de içlerinde olduğum üç asistanı arşive soktu. Birkaç ay, iş çıkışı arşivde toz, küf kokan travma dosyalarını bir bir arayıp ayıkladık ve mükemmel bir seri ile Travma Kongresi’nde yayınladık. İlk glokom kitabımın editörü tabii ki hocamdı. Onlarca yazarın gelen, gelemeyen yazıları, eksik fotoğraflarla uğraştık. Derken ben ve Ilgaz Yalvaç kardeşim, kendimizi Erol Hocamın her an yanında, muayenehanesinde, kliniğinde bulduk. Gece yarılarına kadar eksik yazıları tamamlayarak, fotoğrafsız yazılara fotoğraflar çekerek, ilaveler, çıkarmalar, indeksler yaparak çalıştık. Sonunda ülkenin tek ve hâlen de güncelliğini yitirmemiş ilk glokom kitabı ortaya çıktı. Editör yardımcıları olarak da hocamız, isimlerimizi ön sayfalara yazdırarak bizleri ödüllendirmiş ve onurlandırmıştı.

İlk glokom canlı cerrahiye birlikte adım attık. “Biz cerrahlar, ameliyat yaparken izleyenler seyretsin, tartışalım.” fikri ile başladı ve sonra en popüler ve pek çok birimimizin uyguladığı, yıllar boyu sürdürdüğümüz gelenek haline geldi. Akademik hayatımın geçtiği Gazi Tıp Fakültesi ameliyat salonlarını kullanarak ve toplantı salonlarına görüntü ve sesi kablolarla aktararak çok başarılı bir canlı cerrahi toplantısı yaptık beraber. Yine büyük emekler harcadık, yorgunluklar yaşadık ama sonunda başarı ve mutluluğu yakaladık.

HEPİMİZE HOCAYDIN

Her zaman hepimize hocaydın Erol Hoca’m, ama derinden, derinden gizli dostluğunu, ağabeyliğini hiçbir zaman bırakmadın. Sen bizlere ışık oldun, doğru yolu gösterdin, senin yolun da huzur dolu, mekânın cennet olsun.

Işıklarda uyu. Üzgünüz.

PROF. DR. NİLGÜN YILDIRIM
“GLOKOM BİRİMİNİN GELİŞMESİNDE ETKİN BİR ROL OYNADI”

Türk oftalmolojisine önemli katkıları olan Prof. Dr. Erol Turaçlı Hocamızı kaybetmenin üzüntüsü içindeyim. Derneğimizin düzenlemiş olduğu hemen hemen tüm toplantıları, en ön sırada dikkatle izleyen Erol Hoca’yı gözlerimiz hep arayacak.
TOD’un tüm kademelerinde görev almış ve emek vermiş olan Erol Hoca’yı, glokom biriminde aktif olarak çalışmaya başladıktan sonra yakından tanıma fırsatı buldum. Her zaman enerjik olan Erol Hoca’nın mücadeleci ve toparlayıcı yapısının etkisi, glokom birimi yönetiminde de hissediliyordu. Nitekim glokom biriminin çok merkezli çalışmasında, glokom kitabı yazımında ve glokom alt çalışma gruplarının oluşturulmasında, hocanın lider ve dinamik kişilik yapısını yakından gözlemledim. Glokom biriminin gelişmesinde etkin bir rol oynayan Erol Hocamızın birçok yenilikçi yaklaşımı olmuştur. “Uygulamalı Glokom Canlı Cerrahi Sempozyumu” ve “Turkish Symposium Day” Türk oftalmolojisi için hocamızın öncü olduğu ilk çalışmalardı. Akademik birçok başarısının yanında özellikle “Konjenital Glokom” ile ilgili genetik çalışmalar, uluslararası literatüre önemli katkı sağlamıştır.

SAĞLIK KONUSUNDAKİ TİTİZLİĞİ ÖZENDİRİCİYDİ

Yıllar içinde, Erol Hoca’yı daha yakından tanıdıkça ailesine özellikle sevgili eşi Filiz Hanım’a olan düşkünlüğünü gördüm. Hocanın sabah kahvaltılarında çay ve kahve yerine taze sıkılmış portakal suyu içmesi ve bu konuda bizleri de uyarması, bireysel sağlığı konusundaki titizliği, vitamin kullanımı konusundaki derin bilgisi hep özendirici olmuştur.

SPORTMENDİ

Her zaman sportmen bir yapıda olan Erol Hoca ile ekipçe yaptığımız bir yürüyüşte, ona yetişmekte ne kadar zorlandığımızı unutmam mümkün değil. Bugüne kadar en çok merak ettiğim ve özel olduğunu düşündüğüm için soramadığım konu, Erol Hoca’nın cebinden çıkarıp, okuyup tasniflediği notlarında neler yazdığı olmuştur.

HİÇ UNUTMAYACAĞIZ

Acı, tatlı, özel günlerde hatır sormayı ihmal etmeyen Erol Hoca’nın gerek bir hoca olarak gerekse bir aile büyüğü gibi verdiği desteği her zaman hatırlayacağım.

Sevgili Erol Hoca, seni ve oftalmoloji camiası için yaptıklarını hiç unutmayacağız. Nurlar içinde uyu.

PROF. DR. İZZET CAN
“SENİ, BU CAMİA HİÇBİR ZAMAN UNUTMAYACAK”

Türk oftalmolojisinin duayeni, Onursal Başkanımız Prof. Dr. Erol Turaçlı ile ilgili eminim ki bizim kuşağımızın dile getirebileceği onlarca yüzlerce anı vardır. Evet, “Ölüm hadiseler âleminden hatıralar âlemine geçmektir.” demiş bir yazar. Ne yazık ki şimdi, artık bunu yapmak zorundayız. Sevgili hocamızı, bundan sonra ancak anılarımızda yaşatabileceğiz.
Bu anıların içinde, benim için en unutulmayacak olanı, onun doçentlik sınav jürimin başkanı olmasıydı. 14 Ekim 1996 günü Ankara’da Göz Bankası’nda sınava girdim. O tarihte, Ankara Numune Hastanesi 1. Göz Kliniğinde başasistan idim. Erol hocam, bizimkisi gibi devlet hastanelerine eğitim ve araştırma hastanesi olsalar dahi “memleket hastaneleri” derdi. Esasında bu küçük örnek, hocamızın her insana değil, sadece ve sadece bazı insanlara yakışabilen, kullandığı ayrı ve farklı dili anlatma konusunda bir fikir verebilir.

KENDİ CÜBBESİNİ GİYDİRDİ

O tarihte, doçentlik sınavlarına aylar öncesinden dosya verilerek başvurulurdu ama sonuç sınav sabahı, sınav mahallinde öğrenilirdi. O sabah, jüri Erol Hoca’nın odasında toplandı. İçeri adaylar olarak tek tek davet edildik. Yayından geçtiğimi öğrendim. Sonra öğleye kadar jüri üyelerinin gözlemleri altında bir katarakt ameliyatı yaptım, daha da sonra saat iki buçuk sıralarında sınavın en heyecanlı bölümü olan sözlü sınava girdim. Bir saati aşkın bir sürenin sonunda sınav bitti, dışarıda beklemeye başladık. Akmayan zaman sonunda bitti, içeri davet edildim.

Jüri üyeleri masanın etrafında oturuyorlardı, ben, ayakta kalbim herhalde 120 filan atarak beklemeye başladım. Jüri başkanı olarak Erol Hoca konuşmaya başladı, elinde not aldığı bir kâğıt vardı ama o kadar çok not almıştı ki. Uzun uzun konuştu, birbirine bitişik uzun cümlelerle anlatıyordu ama ben bir türlü anlayamıyordum. İyi birşey mi söylüyor yoksa olumsuz bir şeyler mi anlatıyordu? Çıkaramıyordum. Bir ara şöyle dediğini anımsıyorum: “Emin olmadığı konularda periferden merkeze giderek sonuca varabiliyor.” “Bu, herhâlde iyi bir şey.” diye yorumladım. Belki aradan 10 dakika geçmişti ama kazanıp kazanamadığımı hâlâ anlayamamıştım. Herhâlde bu, yüz ifademe de yansımış olacak ki jüri üyelerinden biri bana göz kırpınca biraz rahatladım.
Sonunda Erol hoca beni tebrik etti, sonuç kesinleşti. Bana giydirilecek bir cübbe gerekiyordu fakat odada başka cübbe yoktu. Kalktı kendi cübbesini çıkarıp bana giydirdi. Sonra kapıda bekleyen eşimi içeri aldık, fotoğraf makinası hazırdı. O an öyle görüntülendi. O tarihlerde cep telefonu ve kolayca fotoğraf çekme şansı olmadığını hatırlatayım. İşte gördüğünüz bu fotoğraf, benim hayatımdaki en önemli anlardan biri ve merkezinde de gördüğünüz gibi sevgili Erol Hocam var.

Hocam nur içinde yat, hepimizde çok emeğin var. Seni, bu camia hiçbir zaman unutmayacak.

PROF. DR. ILGAZ YALVAÇ
“AKADEMİK HAYATINDA BÜYÜK BAŞARILARA ULAŞTI”

Merhum Hocam Sayın Prof. Dr. Erol Turaçlı ile ilk karşılaşmam 1983 yılında, öğrencisi bulunduğum Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Göz Hastalıkları stajım sırasında olmuştur. O zaman dilimi içerisinde tek hatırladığım, hocamızın dakik, hızlı ve pratik bir şekilde bize glokom dersini anlatması idi. Yıllar sonra ise ben de önce bir oftalmolog, daha sonra ise bir glokom uzmanı olarak sayın hocamız ile birçok çalışmada beraber yer aldım. 1997-2004 yılları arasında Türk Oftalmoloji Derneği (TOD) Glokom Biriminde, sayın hocamızın başkanlığında, birçok yeni projede bir arada çalıştık. Hocamızın en önemli özellikleri; çok hızlı düşünmesi, projeler oluşturabilmesi ve bunun görev dağılımını çok başarılı bir şekilde yürütmesiydi. Bunların arasında 1999 yılında, ilk defa “Uygulamalı Glokom Canlı Cerrahi Sempozyumu”nu başlatması ve yurt dışından birçok tanınmış glokom cerrahını ülkemize davet ederek bizzat canlı cerrahi yaptırmasını sayabiliriz.

2003 yılında TOD Glokom birimi olarak Erol Hocamız Prof. Dr. Merih Önol ve benim editörlüğünü yaptığımız kapsamlı glokom kitabının çıkarılmasına öncülük yapmıştır. Bu kitap hâlâ birçok Türk göz hekimi tarafından referans kitap olarak kullanılmaktadır.

DOLU VE AKTİF GEÇEN BİR YAŞAM

Hocamızın uluslararası bilim alanında yaptığı en büyük çalışma ise; 1995 yılında Genomic dergisi tarafından yayınlanan “Assignment of a locus (GLC3A) for primary congenital glaucoma (Buphthalmos) to 2p21 and evidence for genetic heterogeneity” isimli çalışmasında Primer Konjenital Glokom genetik lokusunun tespit edilmesidir. Bu çalışma, hocamızın bizzat kendi hastalarının örnekleri alınarak yürütülmüştür. Bu örnekler, Sayın Hocamız Prof. Dr. Erol Turaçlı’nın akademik hayatında ulaştığı büyük başarıların bazı küçük örnekleri olarak nitelendirilebilir. Hocamızın bir başka yönü ise başta sevgili eşi Filiz Hanım ve değerli evlatlarına olan sevgisi ve düşkünlüğü idi. Hocamızın bu kadar dolu ve aktif geçen bir yaşamdaki en büyük desteğinin başta sevgili eşi ve ailesi olduğunu biliyoruz.

Başımız sağ olsun.

PROF. DR. HUBAN ATİLLA
“TOD’UN GELİŞİP BÜYÜMESİNDE ROL OYNADI”

Prof. Dr. Erol Turaçlı, Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Göz Hastalıkları Kliniğinin duayen hocalarındandır. Kendisi asistanlık yaptığı dönemden itibaren hem kliniğin hem de glokomun ülkemizde gelişmesi için çok çalışmış ve çaba göstermiştir. Asistanlığı döneminde, glokom bölümünü kurmuş ve göz hastalıkları konusunda, hem glokomun gelişmesine, hem de branşlaşmanın başlamasına öncülük etmiştir. Ülkemizde ve yurt dışında çalıştığı dönemlerde, yaptığı araştırma ve çalışmalar ile ulusal ve uluslararası tıp literatürüne katkılar sağlamış, çalışkanlığı ve yüksek öngörüsü ile Türk Oftalmoloji Derneğinin gelişip büyümesinde büyük rol oynamıştır.
Türk Oftalmoloji Derneği Ankara Şubesi ve Genel Merkezinde aktif görevler almış, birçok kez hem şube hem genel merkez başkanlık görevlerini başarı ile yürütmüştür. Ankara şubesinin modern ve üyelerin kullanımına uygun hale getirilmesi Erol Hocamızın eserlerinden sadece biridir.

ONUNLA ÇALIŞTIĞIM İÇİN ŞANSLIYIM

Her zaman, aktif ve üretken olan hocamız, üniversitedeki görevinden yaş haddinden dolayı emekli olduktan sonra da hastalarından, öğrencilerinden ve asistanlarından ayrı kalamamış ve çalışmaya devam etmiştir. Maalesef onursal başkanlık görevini yürütmekte iken zamansız kaybettik hocamızı. Ben de, göz bankasındaki asistanlıktan öğretim üyeliğine yaklaşık 16 yıl hocam olduğu, daha sonra emeklilik döneminde ve en son olarak
onursal başkanlığı döneminde Türk Oftalmoloji Derneği’nde 30 yıldan fazla süredir birlikte çalışma fırsatına sahip olduğum için kendimi çok şanslı addediyorum.
Zekâsı, çevikliği ve hafızası ile bizleri her zaman etkilemiş olan Erol Hoca, çalışkanlığı, vefası, azmi ve yardımseverliği ile her zaman örnek alacağım kişi olacaktır.

Nurlar içinde yatsın, mekânı cennet olsun.

Ophthalmology Life 34. Sayı