Oftalmolojide 30 yıllık deneyim; Prof. Dr. Özcan Ocakoğlu

Mesleğinde 30 yılını geride bırakan Prof. Dr. Özcan Ocakoğlu, Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’nde öğretim üyesi olmasının yanı sıra Oftalmoloji Derneği’nin glokom birimi yürütme kurulu sekreteri olarak görev yapıyor. Prof. Dr. Ocakoğlu, glokom birimi bünyesinde kurdukları kitap hazırlık çalışma grubu ile yaptıkları eğitsel yayınlarla meslektaşlarının gelişimine katkı sağlıyor.

Özcan Ocakoğlu olarak kendinizi nasıl tanımlarsınız, sizce nasıl birisiniz?
Pek burçlara inandığımı söylemem; ama bildiğim kadarı ile burcumun özelliklerini taşıyorum. Ben, Oğlak burcuyum. İnatçıyım, kuralcıyım, kafaya koyduğumu yaparım, hedefime kilitlenir ve bu hedefe doğru yürürüm. Bence, bu yönlerimle burcumun olumlu taraflarını taşıyorum. Fakat burcumun mükemmeliyetçi etkileri zaman zaman beni yıpratıyor, yoruyor.

İnatçıyım dediniz, doktor olmak için de inat etmiş miydiniz?
İlk ve orta öğrenimde başarılı bir öğrenci idim. Meslek seçiminde zorlanmadım, tıp okumak istiyordum, rahmetli annemin bu konuda bana büyük desteği olmuştur. 1979 yılında üniversite sınavına girdim. O yıllarda üniversite sınavı tek aşamalı idi ve önceden tercihlerinizi de yapmanız gerekiyordu. Benim 16 tercihimin 14’ü tıp fakültesiydi. İkinci tercihim olan Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’ni kazandım ama o tarihe kadar İstanbul’u hiç görmemiştim, İstanbul’a gelirken biraz heyecan ve tabii bolca sevinç yaşadım.

İstanbul’a geldiniz, peki nasıl bir dünya ile karşılaştınız?
Memur emeklisi bir ailenin çocuğuyum. Dolayısıyla, onların maddi imkânları ile büyüdüm. Öğrenim hayatımda maddi sıkıntı yaşamadım ama her zaman tutumlu olmam gerekti. Üniversite yaşantımda bir an önce okulumu bitirmeyi, mesleğimi ele almayı ve iş hayatına atılmayı arzu ettim. Üniversite eğitimim boyunca çok sevdiğim arkadaşlarım oldu, güzel dostluklar yaşadım.

Öğrencilik hayatınızdan sonra sizi ne bekliyordu?
1985 yılında tıbbiyeden mezun oldum. 1980’lerin başında çıkan Mecburi Hizmet Yasası’na göre, fakülteyi bitirdiğiniz zaman 2 yıl mecburi hizmete gitmeniz zorunlu idi. Okul bitince evlenmiştim, eşimle beraber girdiğimiz mecburi hizmet kurası Erzurum’a çıktı ve 2,5 yıla yakın bir süre pratisyen hekim olarak görev yaptım.

EŞİ İNCİHAN HANIM İLE TANIŞMASI

Eşinizle tanışmanızı anlatabilir misiniz?
Tıp fakültesi öğrencileri biraz fazla dersle haşır neşir olurlar. Kütüphaneler, anfiler ve dersler ile geçen yıllar. Eşim İncihan sınıf arkadaşım ama 700 kişilik anfide tanışmamız ancak 3. sınıfta oldu. Dördüncü sınıfta sözlendik, beşinci sınıfta nişanlandık, 1985 yılında okulumuz bitince evlendik ve mecburi hizmete de birlikte gittik. 32 senelik evliyiz. 29 yaşında bir oğlumuz var. Oğlumuzu 2 ay önce evlendirdik.

MESLEĞE BAŞLADIĞI İLK GÜN 40 HASTA MUAYENE ETTİ

Mecburi hizmetiniz kolay geçti mi?
Erzurum Milli Eğitim Sağlık Merkezi’nde görev yaptım. Eşim İncihan devlet hastanesine bağlı Ana-Çocuk Sağlığı merkezinde çalıştı. Mecburi hizmet birçok insan için korkutucu olabilir ama benim için öyle olmadı; çünkü hayatımın bu döneminde kendime güvenimi kazandım, hekimlik mesleğine ısındım. Derslerde öğrendiğimiz teorik bilgilerin günlük pratiğe yansımasını gerçekleştirdim. Hatta hiç unutmam; Erzurum’da mecburi hizmete gittiğimin ilk günü, daha henüz resmi olarak göreve başlamamıştım. Görev yerim benden
önce mecburi hizmete gelmiş iki pratisyen hekim arkadaşın olduğu bir sağlık merkezi idi. Saat 10.00 gibi gidip oradaki arkadaşlarımla tanışmak istedim; “Ben geldim, göreve başlayacağım” diyerek. Doktor arkadaşlar beni çok candan karşıladılar. Çaylar içildi, biraz sohbetten sonra ikisi birden “İyi ki geldin biz de çıkıyorduk, poliklinik senin” dediler
ve gittiler. Ben, o zamana kadar hiçbir hasta ile resmi olarak karşı karşıya gelmemiştim. Ne yapacağımı çok iyi bilmiyordum ama o günün sonunda yaklaşık 40 hastaya baktım. O günden sonra da bu işin arkası geldi. Mecburi hizmette geçirdiğim iki buçuk sene bana büyük bir tecrübe sağladı. İhtisas için İstanbul’a döndüğümde, bu tecrübenin yaratmış olduğu bir özgüvene de sahiptim. Eşim de yanımda olduğu için “Erzurum’da mecburi hizmette iyi zaman geçirdik” diye düşünüyorum.

Göz ihtisasına nasıl başladınız?
Daha önce, üniversiteler kendi özel mülakatlarla aldıkları asistanlar ile çalışıyorlardı. Türkiye’de yapılan ilk TUS sınavı bizim mecburi hizmeti bitirdiğimiz dönem başladı, bu sınavda ben Cerrahpaşa Göz Hastalıkları Anabilim Dalı’nıkazandım ve ihtisasa başladım. Şimdi mecburi hizmet yeniden var, amabizim mezun olduğumuz yıllarda üniversitelerde ihtisas bitmesinin ardından eğer kadro bulunamaz ise açıkta kalıyordunuz. Ancak hocalarımın arzusu ve desteği ile benim için uygun bir kadro bulundu ve akademik kariyerim böylelikle başlamış oldu.

Döneminizde uzmanlık alanı olarak hangi branşlar yüksekti?
Benim ihtisas yaptığım dönemde hekimlerin serbest çalışmasında kısıtlılık yoktu. Devlet hastanesine tayin yaptıran bir uzman ayni gün muayenehanesini de açıp çalışmaya başlıyordu. Cerrahi branşlar gözde idi ve yüksek puanlarla ihtisas için uzmanlık öğrencisi alıyorlardı. Günümüzde ise Tam Gün Yasası’yla hekimlerin muayene açmalarının yasaklanması, hastanelerde zor hasta ve ameliyatların hekime mali açıdan fazla katkı sağlamaması ve giderek artan malpraktis sıkıntılarının hekimleri daha kolay ve hasta ilişkisi az olan branşlara yönelttiğini düşünüyorum. Ama her şeye rağmen göz hekimliği her zaman
yüksek puan gerektiren bir ihtisas dalı olmuştur. Özellikle son yıllarda teknolojinin büyük katkısı ile inanması güç bir ilerleme gösterdi. Sanırım şu sıralarda TUS sınavında puanı en yüksek 3 branştan biri göz ihtisası.

Daha sonra kariyerinizdeki yükselişlerden bahseder misiniz?
İhtisasımı bitirdikten sonra, 1991-1996 yılları arasında Cerrahpaşa Göz Anabilim Dalı’nda uzman olarak görev yaptım. İhtisasımın son yıllarından başlayarak uzmanlık dönemimde glokom ile yakınen ilgilendim. 1996 yılında Doçent olduktan sonra Cerrahpaşa Göz Hastalıkları Glokom Birimi’nde öğretim üyesi olarak görev aldım. Aynı yıl ABD’ye gittim ve glokom konusunda önemli bir isim olan Prof. Dr. Robert Rich’in kliniği “New York Eye and Ear Infirmary”de bir süre çalıştım. Türkiye’ye döndükten sonra Cerrahpaşa Glokom biriminde rahmetli Prof. Dr. Zeki Sürel hocamızın başkanlığında Nezir Suyugül, Nevbahar Tamçelik, Kazım Devranoğlu ve Can Üstündağ hocalarla birlikte çalıştık. 2004 yılında Profesörlük kadrosuna yükseltildim. O tarihten beri ayni klinikte glokom birimi öğretim üyesi olarak görevime devam ediyorum. Üniversite öğretim üyeliğim yanı sıra öğretim üyelerinin serbest çalışma hakkı olduğu dönemde açtığım özel muayenehanemde 2007’den bu yana devam etmektedir.

Peki nerelisiniz?
Anne tarafım Uşaklı, baba tarafım Kütahyalı. Balıkesir Edremit doğumluyum. Ege’li olduğumu söyleyebiliriz ama ailemin memuriyet görevi dolayısıyla ilk, orta ve lise eğitimimi Samsun’da tamamladım. 2,5 yıllık bir Erz urum mecburi hizmet haricinde 1979’dan beri İstanbul’dayım.

Ailenizde hiç tıp okuyan var mıydı?
Hayır, yoktu; sanırım tıbbı seçmemde ailede tıp doktoru olmamasının da etkisi oldu. Ama rahmetli kayınpederim Dr. Turhan Özkır 40 yıllık göz hekimi idi.

Bir gününüz nasıl geçiyor?
Zaman içerisinde yoğunluk artıp azalabiliyor. Sabahları erkenden Cerrahpaşa’ya gidiyorum. Haftanın belli günlerinde glokom polikliniği sorumlu öğretim üyesiyim. Asistanımızla birlikte glokom hastalarımızı görüyoruz ve tedavilerini düzenliyoruz. Haftada bir gün Cerrahpaşa’da
ameliyat günüm, hastalarımızın ameliyatlarını yapıyorum. Bunun dışında öğrenci dersleri, pratikler, asistan eğitimi, çeşitli seminerlere hazırlık günlük uğraşılarım içinde yer alıyor. Bunun dışında, asistanlarımızın uzmanlık tezleri, yurt içi-yurt dışı yayın çalışmaları, toplantılara gönderilecek olan bildirilerin hazırlıkları… Mesai saatimin dışında da muayenehaneme geliyorum, burada da özel hastalarımın tanı ve tedavileri ile ilgileniyorum. Akşam eve gitmeden önce fırsatım olursa spor salonuna gidip günlük stresi atmaya çalışıyorum. Eşimle beraber dışarıda yemek yemeği seviyoruz, sık sık arkadaşlarımızla
buluşup sohbet ediyoruz. Zaman zaman eşimle yürüyüşler yapıyoruz. Fırsat buldukça sinemaya veya tiyatroya gitmeyi, evimizin balkonunda oturup çay kahve içmeyi, oğlumuz ve gelinimizle sohbet etmeyi seviyoruz.

Meslek seçiminde oğlunuz sizden etkilendi mi?
Oğlum, meslek seçiminde bizden etkilenmedi. Tabii biz hekimliğin nispeten iyi dönemlerini yaşadık, hekimlerin el üstünde tutulduğu toplumda hak ettiği saygıyı gördüğü dönemde tıp okuduk, doktor olduk. Ama maalesef son yıllarda sağlık konusundaki uygulamalar, yöneticilerin ve bununla bağlantılı olarak halkın hekime bakışı değişti. Bu durum hekimlik mesleğini tercih etmeyi düşünen insanlara caydırıcı olmaya başladı. Özellikle hekimler kendi çocuklarının bu mesleği tercihinde özendirici ve teşvik edici olmamaya başladı. Eskiden
annesi babası hekim olan bir çocuk hekimliğe daha sıcak bakardı, aile tarafından da destek görürdü, şimdi ise hekim anne ve babalar çocuklarını hekimliğin dışındaki dallara daha fazla teşvik ediyor. Biz oğlumuza meslek seçiminde negatif bir etkide bulunmadık ama çocuğumuz Galatasaray Üniversitesi Endüstri Mühendisliği okuyarak farklı bir branş seçmiş oldu.

Glokom alanına ilginiz ne düzeyde?
Asistanlığımın 3. yılından yani 1989’dan itibaren glokom ile yakinen ilgiliyim, 30 yıla yakın bir süre olmuş. Glokom hastaları hem yaş grubu özellikleri hem kullandıkları glokom ilaçlarının etkisi ile genellikle kataraktın sık görülebildiği hastalardır. Bu nedenle glokom ile uğraşan hekimlerin aynı zamanda iyi bir katarakt cerrahı da olması gerekir. Mesleki çalışmalarımı genel olarak bu 2 konu glokom ve katarakt üzerine gerçekleştiriyorum. İlgi alanım bilindiği için pratiğimde glokom hastaları büyük çoğunluktadır. Ancak tabii ki genel
pratiğimizde her türlü hastayı görüp tanı koymak zaten hekimliğimizin doğal gerekliliği.

Ophthalmology Life 2017 26. Sayı