İNSAN HAKLARI ÖĞRETİSİ İLK OLARAK, BURJUVAZİNİN KENDİ ÇIKARLARINI SAVUNMAK İÇİN KLASİK HAK VE ÖZGÜRLÜKLERİ İLERİ SÜRMESİYLE ORTAYA ÇIKMIŞTIR. DAHA ÇOK BURJUVA SINIFININ HAK VE ÖZGÜRLÜKLERİ ŞEKLİNDE SOMUTLAŞMIŞTIR ANCAK ZAMAN İÇERİSİNDE BU BAĞLAMINDAN AYRIŞARAK EVRENSELLEŞMİŞTİR.
Prof. Dr. Erdal Yüzbaşıoğlu
Günümüz demokrasisinin temel referans belgesi olarak kabul edilen Magna Carta (Büyük Sözleşme, Büyük Ferman) feodallerin kral karşısındaki haklarını garanti eden ve hukukun üstünlüğüne vurgu yapan ilk tarihi metindir ve ortaçağın en önemli hukuki belgesidir. Belge 15 Haziran 1215 yılında İngiliz Kral John (Yurtsuz John) ile Papa III. Innocentius ve baronları arasında kralın bazı yetkilerinden feragat etmesi amacıyla imzalanmıştır. Kralın sınırsız yetkileri din adamları ve halk adına sınırlanmıştır. Belge ile hukukun, kralın iradesinden daha üstün olduğunun kabul edilmesi sağlanmıştır. Belgenin 39. maddesi günümüz modern evrensel hukuk sistemine ışık tutmaktadır. Maddeye göre “Özgür hiç kimse ülke kanunlarına göre muhakeme edilip hüküm giymeden tutuklanamayacak, hapsedilmeyecek, mal ve mülkünden yoksun bırakılmayacak, kanun dışı ilan edilmeyecek, sürgün edilmeyecek veya hangi şekilde olursa olsun zarara uğratılmayacaktır.’’
1689 İngiliz Hakları Bildirgesi (Bill of Rights) ise kapsamlı bir insan hakları listesi saymaktan çok Magna Carta’ya atıflar da yaparak kralın yetkilerini Aristokrasi ve Burjuvazi lehine sınırlamıştır.
1776 Amerikan Bağımsızlık Bildirisi; insanların hayat, hürriyet, mutluluğa erişme hakkı olduğunu vurgulamıştır. “Bireyler bu haklarını korumak için güçlerini yönetilenlerin onayından alan yönetimler kurarlar” diyerek demokrasiyi tanımlamaktadır. Bildirgede ‘‘Herhangi bir yönetim biçimi bu hedefler için zararlı olmaya başladığında bu yönetimi değiştirmek ya da feshetmek; güvenliklerini ve mutluluklarını etkilemesi halinde kendilerine en muhtemel görünen bir şekilde güçlerini düzenleyerek ve yönetimin temelini o tür ilkelere dayandırarak yeni bir yönetim kurmak halkın hakkıdır.’’ denmektedir. Bu şekilde bireylerin özgürlüklerinin olası devlet müdahalelerine karşı korunmasını yazılı olarak düzenlemiştir.
1789 Fransız Devrimi sonrası aydınlanma ve haklar en radikal sonuçlarına ulaşmıştır. Devrim sonrası 26 Ağustos 1789’da İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirisi yayınlanmıştır. Bildiride özetle; insanların doğal ve devredilmez hakları bulunduğu, hukuk bakımından özgür ve eşit doğdukları, insanların özgürlük, mülkiyet ve baskıya karşı direnme hakkı olduğu, egemenliğin millete dayandığı, yasanın yasaklamadığı hiçbir şeyin engellenemeyeceği ve hiç kimsenin yasanın emretmediğini yapmaya zorlanamayacağı, hiç kimsenin yasanın belirlediği durumlar ve emrettiği şekiller dışında suçlanamayacağı, tutuklanamayacağı, suç ve cezaların yasayla açık ve anlaşılır bir şekilde konabileceği, kişilerin suçun işlenmesinden önce kabul ve duyurulmuş olan bir yasa gereğince cezalandırılabileceği, herkesin suçlu olduğu açıklanıncaya kadar masum sayılacağı, herkesin din ve düşünce özgürlüğü bulunduğu, kamu giderlerini karşılamak için alınan vergilerin gelirlerle orantılı olması gerektiği, tüm yurttaşların devlet giderlerinin nasıl yapıldığını izlemek ve hesap sorma hakkı bulunduğu, hakların güven altına alınmadığı ve kuvvetler ayrılığının olmadığı bir anayasanın olamayacağı belirtilmiştir.
Görüldüğü gibi sayılan temel insan hakları hiçbir sınıfa, ırka, dine ve diğer farklılıklara karşı ayrım yapmadan bütün insanlar için tanımlanmıştır. Bunun için Fransız devrimi ve sonrasında ‘‘İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirisi’’ çok ağır bedeller ödenmekle beraber insanlık tarihi için son derece önemli ve değerlidir. Siyasi, sosyal, ekonomik sonuçlar doğurmuştur. Öyle ki, bir çağ kapanıp başka bir çağ açılmıştır.
Bizde ise II. Mahmut tahta çıkınca kendisi de bir ayan olan Alemdar Mustafa Paşa’nın zoru ile 7 Ekim 1808’de Sened-i İttifak’ı kabul ediyor ve böylece padişah ilk defa yetkilerini paylaşıyordu. Belgeye göre ayanlarla padişahın karşılıklı hak ve görevleri belirtiliyordu. Bu belgeyle ayanlar II. Mahmut’a itaat edip emirlerini yerine getirme sözü vermişlerdir.
Buna karşılık padişah ve devlet yöneticileri ayanların bazı haklarını garanti altına almış, haksızlık yapılması durumunda ayanların karşı koyma hakkı tanınmıştır ancak ilerleyen zamanda II. Mahmut gücünü artırarak belgeyi yok saymıştır.
Tanzimat Fermanı, 3 Kasım 1839’da Sultan Abdülmecit döneminde Mustafa Reşit Paşa tarafından Gülhane Parkı’nda ilan edilen padişah fermanıdır (buyruğu). “Gülhane Hatt-ı Hümayunu’’ olarak da bilinir. Bu belge, Türk Anayasa Tarihi’nin ilk önemli adımıdır. Bu belge ile ilk kez padişah kanunlara uyacağına söz vermiş ve kanunun üstünlüğü ilkesi ilk kez kabul edilmiştir. Kanun önünde eşitlik, açık ve adil yargılama olmadan ağır cezaların verilemeyeceği belirtilmiştir. Özel mülkiyetin tanınması, yine padişahın hâkimiyetinin sınırlanması ve kişi haklarının kazanılması bakımından oldukça önemlidir.
Bizde Monarkın mutlak hâkimiyetinin sınırlanması ve özel mülkiyetin önünün açılması, 1215 Magna Carta’dan 600 yılı aşkın süre sonra ancak 1808’de Sene-i İttifak’la dillendirilmiş ancak yürürlüğe girememiş, fakat 1839 Tanzimat Fermanı ile padişah hakimiyetinin sınırlanması gerçekleşebilmiştir.
Tarihsel süreç içinde Magna Carta’dan günümüze insan hakları büyük bir değişim ve gelişim göstermiştir. Bunun için insanlık birçok bedel ödese de sırası ile 1. 2. 3. 4. kuşak haklarına erişme süreci devam etmektedir.
HER ÇAĞIN ÖZELLİĞİNE GÖRE YENİ HAKLAR DOĞACAKTIR
Birinci Kuşak Haklar; hayat hakkı ve kişi dokunulmazlığı, kişi özgürlüğü ve kişi güvenliği, düşünce ve düşünceyi açıklama özgürlüğü, inanç ve ibadet özgürlüğü, konut dokunulmazlığı, mülkiyet hakkı, eşitlik hakkı, dernek kurma (örgütlenme) hakkı, toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı, çalışma özgürlüğü, dilekçe hakkı, seçme ve seçilme hakkı, kamu hizmetlerine girme hakkı, tarafsız bir yargıç tarafından yargılanma (adil yargılanma) hakkıdır.
İkinci Kuşak Haklar; çalışma hakkı, sendika kurma hakkı, grev ve toplu sözleşme hakkı, işyeri yönetimine katılma hakkı, dinlenme hakkı, sosyal güvenlik hakkı, parasız öğrenim ve eğitim görme hakkı, kültürel hayata katılabilme hakkı, sağlık hakkı, beslenme hakkı, konut hakkı, anne, çocuk, engelli, yaşlı gibi korunmaya muhtaç kesimlerin korunmasıyla ilgili haklar olarak belirlenmiştir.
Üçüncü Kuşak Haklar; kültürel kimlik hakları, çevre hakkı, gelişme hakkı, barış hakkı, insanlığın ortak mal varlığına saygı hakkı, insani yardım hakkıdır. Dördüncü Kuşak Haklarının; bilim ve teknolojinin olası kötüye kullanılmasına karşı insan onurunun ve haysiyetinin korunması amacıyla ortaya çıktığı ifade edilebilir. İnsanın kişisel bütünlüğünün korunması ve kişisel verilerinin korunması, dördüncü kuşak hakların iki örneğini oluşturmaktadır. Her çağın özelliğine göre yeni hakların doğacağı açıktır.
Dördüncü Kuşak ve yeni doğacak hakların konuşulduğu günümüz dünyasında ne yazık ki birinci kuşak haklarına dahi ulaşmakta zorlanan ve/ veya ulaşamayan insanlar vardır ve hakları için bedel ödemeye devam etmektedirler. Bu da; neden olan, görmezden gelen umursamayan ya da farkında olmayan insanlığın ortak ayıbıdır.
Kaynakça:
1-Hukuk Ansiklopedisi, “Magna Carta”, https://hukukbook.com/magna-carta/
2-Wikitarih, Tanzimat Fermanı, https://www.wikitarih.com/tanzimat-fermani/
3-İstanbul Üniversitesi Açık ve Uzaktan Eğitim Fakültesi, “İnsan Hakları, Yakın Kavramlar Ve İnsan Haklarının Gelişim Süreci”, https://cdn acikogretim.istanbul.edu.tr/
Ophthalmology Life 38. Sayı