“İki çift göz doktoru, iki hikâye başlıklı” dosyamız kapsamında; Prof. Dr. Süleyman Kaynak, Opr. Dr. Tülin Kaynak ile Opr. Dr. Erdinç Ceylan ve Opr Dr. Nihan Aksu Ceylan çiftlerine; tanışma hikâyelerini, evlilik süreçlerini bunun yanı sıra evliliklerini birçok yönüyle sorduk.
Prof. Dr. Süleyman Kaynak; tıp eğitimini Ankara Tıp Fakültesi’nde tamamladı. İhtisas öncesinde Zonguldak Ereğli Kömür İşletmeleri’nde ocak hekimliği yaptı ve daha sonra da Samsun’da çalıştı. İhtisasını mezun olduğu Ankara Tıp Fakültesi’nde gerçekleştirdi. Mecburi
hizmetini Rize’de, askerliğini Samsun ve Ankara’da yaptı ve sonra da İzmir’e tayini çıktı. Kısa bir süre, Buca SSK Hastanesi’nde çalıştı. Sonrasında 1985 yılında açılan sınavlarla Dokuz
Eylül Üniversitesi’ne katıldı. 1988’de doçent ve 1997’de profesör oldu.
Opr. Dr. Tülin Kaynak; Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden mezun oldu. Mezuniyet sonrasında mecburi hizmet için 1,5 sene Nazilli Devlet Hastanesi acil servisinde çalıştı. Dokuz Eylül Üniversitesi’nde uzmanlık eğitimini tamamladı. Dört yıl Alsancak Devlet Hastanesi’nde çalıştı. 1996 yılında kızları Defne’nin dünyaya gelmesinin ardından Devlet kurumundan istifa ederek; İzmir Retina Dal Merkezi’ni açtı. 20 yıldır Retina Merkezi’nde çalışıyor.
30 YILA DAYANAN KÖKLÜ BİR EVLİLİK
Prof. Dr. Süleyman Kaynak ile eşi Opr. Dr. Tülin Kaynak’ın tesadüfe dayanan tanışmaları, birbirine hoşgörülü, özverili ama özgünlüklerini de koruyabilen ve diğerinin sınırlarına saygı gösteren bir birlikteliğe dönüştü.
Prof. Dr. Süleyman Kaynak ve eşi Dr. Tülin Kaynak yaklaşık 30 yıllık bir birlikteliğe sahipler. Birbirlerinin hayat arkadaşları olarak ilk günkü sevgi ve bağlılığı korumayı başarmışlar. Meslektaş olan çift kendi kurdukları entelektüel dünyada yaşamayı sürdürüyor. Prof. Dr. Süleyman Kaynak ve Dr. Tülin Kaynak’a evliliğe yönelme sürecini ve evliliğin sırlarını sorduk.
Evlenme teklifi nasıl gerçekleşti?
S.K: Hep erkeklerin evlenme teklifi yapma planları vardır. Benim de böyle planlarım vardı tabii, ama Tülin elini çabuk tuttu ve ilk teklifi o yaptı; bir restoranda yemek yerken ve aniden. Ben şaşırdım ve sevindim ama rolümü de kaptırmıştım bir kere.
T.K: Süleyman evlenmek için tüm koşulların mükemmel olması gerektiğini düşünüyordu. Ev alınmalı, araba yenilenmeli, her şey dört dörtlük olmalıydı. Ve bunu açıkça konuşmadık ama sanırım bunun sorumluluğunun kendisinde olduğu inancı vardı. Ben, böyle düşünmüyordum. Evlenmeyi düşünüyorsak, koşulları oluşturmak için seneleri geçirmek doğru gelmiyordu bana. Ben de elimizdeki olanaklar ne ise onunla yetinip, zaman içinde beraber çoğaltmayı teklif ettim.
Varsa unutamadığınız anılarınızdan bahseder misiniz?
S.K: 5 Şubat 1988 nikâh günümüzü ve 12 Temmuz 1996’yı unutamam; o gün Kızımız Defne doğdu.
T.K: Kızımız doğmadan önce tüm hazırlıkları yaptık, en son bebek arabasını aldık. Eve döndüğümüzde çok neşeliydik. O günü hatırladım yeniden… Bir de kızımız doğmadan önce, her yere kendi arabamızla seyahat ederdik. Yolda dinleyeceğimiz müzikleri ayarlar yola çıkardık. Yol boyunca sohbet eder, şarkılara beraber eşlik eder, istediğimiz yerde
durur, istediğimizde devam ederdik. Çok fazla sayıda çok güzel seyahatlerimiz oldu böyle.
ÇOCUKLA BÜYÜYEN BİR YAŞAM
Çocuğunuzun doğumu hayatınızı nasıl etkiledi?
S.K: Çocuk, insanların ayrı bir eğitim süreci diye düşünüyorum. Ana karnındaki başlangıçtan itibaren, farklı bir dünyaya birlikte başlıyorsunuz. Söyleyebileceğim en önemli şey; çocuk, insanlara sabırlı olmayı, tahammül etmeyi, örnek olmayı, dürüst olmayı ve daha pek çok duygu ve tutumu öğretiyor yeniden. Her dakika sınavdasınız aslında.
Kızınızın mesleki tercihi ne yönde oldu, kendisinden bahseder misiniz?
S.K: Kızımız Defne şu anda Şikago’da sanat okulunda okuyor, ikinci sınıfta. O da farklı bir dünyada, tek başına yaşamanın sınavını veriyor. Alıştı, başarılı ve okulunu seviyor. Sevdiği işleri yapıyor ve yapacak umarım.
T.K: Defne kendine özgü ilgi alanları olan bir genç. Çok iyi müzik dinler. Fen kafası olmasına rağmen tedrisatta resim olmadığı için Türkçe/Matematik okudu lisede. Resim ve heykele yeteneği olan yaratıcılığını çok erken yaşlarda gösterdi. Ve bilinçli bir seçim yaptı eğitimi için. Gezmeyi, fotoğraf çekmeyi sever. Sağlam, uzun soluklu arkadaşlıklar kurar. En hoşuma giden; sorumluluklarını yerine getirirken eğlenmekten vazgeçmemesi.
Evli bir çift olarak aynı mesleğe sahip olmanızın avantaj ya da dezavantajları nelerdir?
S.K: Aynı meslekten olmanın avantajını çok yaşadık ve yaşıyoruz. Her şeyden önce çok yoğun, geceli gündüzlü çalışılan bir meslekte, eşlerin ikisinin de doktor olması anlaşmayı kolaylaştırıyor. Birçok sorun kendiliğinden doğal akışı içinde kaybolup gidiyor, sorun olduğunu bile fark etmiyorsunuz. Birimizin görmediğini diğeri görüyor ve inanılmaz bir dayanışma ortaya çıkıyor. Bu, hem özel yaşamda hem de meslek yaşamında çok önemli ve destekleyici
bir çerçevede kalabiliyor. Mesleki ortaklık bazen yaşamı daraltan bir şey olabilmekte ama hem Tülin’in hem de benim o kadar çok ilgi alanımız var ki bu nedenle bizim böyle bir dezavantajımız olmadı.
İşinizle ilgili konuları evde tartışır mısınız?
S.K: Sabahları özellikle erken kahvaltı saatleri bu bakımdan çok verimli ve kısa konuşmaların yapıldığı anlar olabiliyor. Zira Tülin erkencidir ve günü erken kalkarak uzatır. Çay sohbetleri çoğu defa çok işe yarar ve yönlendiricidir.
T.K: Biz, ortak bir binada çalışmamıza rağmen, idari toplantılar dışında genellikle farklı katlarda oluyoruz. Gerekli oldukça, gün içinde yönetim odasında paylaşımlarımız oluyor. Ama öyle günler oluyor ki; hiç görüşemeden günü akşam etmişiz. Böyle zamanlarda evde pek çok konuyu paylaşıp çözüme ulaştırırız.
AİLE KAVRAMI ÜZERİNE
Sizin için aile ne demektir?
S.K: Sadece benim için değil herkes için, her insan için yaşamın ta kendisidir. İnsanlar ailesiyle birlikte yaşamalıdır veya en azından istediği an görüşebilmelidir, paylaşabilmelidir, aile kaybedilmemelidir. Türkçede yetim, öksüz, sıralı ölüm gibi arka planı çok zengin ve derslerle dolu sözcükler vardır. Bunun arka planına baktığınızda, ailenin ne kadar önemli olduğu daha iyi anlaşılır. İnsanlar en zor zamanlarında dahi hep daha çok çocuk sahibi olarak aileyi korumaya canlı tutmaya çabalamışlardır. Roberto Benigni’nin filmi “Hayat Güzeldir”i hatırlayalım. Reşat Nuri’nin “Yaprak Dökümü”nü, ya da “Kızım Olmadan Asla”yı. Ailedeki en küçük hasar, hemen onarılamazsa büyür büyür ve kartopu gibi her şeyi altına alabilir, çığ
olur.
T.K: Eş seçimlerimiz tesadüfi değil. Bireysel ve kolektif bilinçaltımız, birbirimize çekilmemizde etkili oluyor. Seçtiğimiz eş ve onunla kurduğumuz ilişki aslında kendimizi tanımamız için en önemli fırsat. İnsan kendisine dürüst olabilmeyi başardığında, yaşamın
getirdiklerine ve çevresine daha hoşgörülü olabiliyor. Bu nedenle, bir ömrü keyifle sürdürebilmeyi sağlayacak şekilde algımızı yönetebilme yetisini kazanabileceğimiz en önemli yer aile. Benim için aile sıcaklık, paylaşım, koruma, korunma, ihtiyaç olduğunda sığınılacak,
gerektiğinde sarmalayacağın bir beraberlik ortamıdır. Aile hayatında en fazla önem verdiğiniz unsurlar nelerdir?
S.K: Bence, “Bu konuda en önemli konular sevgi ve hoşgörünün bir arada olmasıdır” diyebilirim. “Yaşamı kolaylaştırmak ve renklendirmek için özellikle düşünerek hareket etmek çok önemlidir” diye düşünüyorum.
T.K: Ben dürüstlüğün, açıklığın önemine inanıyorum. Konuşabilmek, ifade edebilmek iletişimin olmazsa olmazı. Dinlemek de önemli tabi. İlişki emek isteyen, özen isteyen, özveriyi gerektiren bir şey. Sanırım biz, birbirimize hoşgörülü olmayı artık daha kolay başarıyoruz. Özverili olabiliyorken, özgünlüğümüzü de koruyabiliyor ve diğerinin sınırlarına saygı gösteriyoruz.
Eşinizin en sevdiğiniz özellikleri nelerdir?
S.K: Tülin çok renklidir, çok gülümser, çok dürüsttür. Çok kahkaha atar ve çevresini hemen hareketlendirir ve hayatı çoğaltır hemen. Fotoğraftan doğaya, geziden, psikolojiye, bitkilerden gastronomiye her an bir şeyler ilgi alanındadır. Bu da yaşamı çok zenginleştirir.
T.K: Eşim çok iyi bir insandır. Kimseyi ötekileştirmemeye çalışır. Yararlı bir şey yapıyorsa, herkesin faydalanmasını ister. Güzel bir şey organize ediyorsa, bundan mutlu olacak herkesi dahil etmek ister. Gelişime açık olanı destekler, gençlere yol açmaya çalışır. Çok yakını olmasa bile geleceğe hizmet edecekse çok verici olur. İyi ve sevgi dolu bir babadır. Pek belli etmez ama aslında çok duygusaldır ve merhametlidir. Çok okur, çok bilgilidir ve her zaman anlatacak bir hikâyesi vardır. Söze bir yerden başlar, ilgisiz gibi görünen konuları birbirine
bağlayarak, başka bir yerde noktayı koyar. Okuduklarını hatırlaması, güzel bir biçimde aktarabilmesi ve zamanı efektif kullanması çok imrendiğim yanlarıdır.
DOLU DOLU BİR YAŞAM
Bir gününüz nasıl geçiyor?
S.K: Daima erkenden iyi bir kahvaltı yaparız. Hastaneye giderken yolda sabah haberlerini dinliyorum ve genellikle üzüntülü bir şekilde hastaneye giriyorum. Haftanın günlerine göre; ameliyathane, ders ve ya hasta bakımı… Hastane anlık olarak birçok kararın verildiği
hızlı ve sıcak bir yaşam. Öğlen saat iki, iki buçuğa kadar aralıksız bir çalışma temposuna sahibim. Öğle yemeğini hastanede yemiyorum, onun yerine işleri bitirmeye çalışıyorum. Öğle yemeği saatlerinde, bir iş planı veya bir hasta değerlendirmesi, ya da yayın hazırlığı üzerine
tartışmalar yapıyoruz. Daha sonra, özel hastalara bakmak üzere dışarıya çıkıyorum. Saat 19.00 dolayına kadar tekrar yeni ve farklı bir tempoya giriyorum. Haftada iki gün akşam saatlerinde ameliyatları tamamlıyorum. Bazı günler mesaim net 16-17 saati buluyor. Bu
temponun çekilebilir olmasında Tülin’in katkısı çok, zira diğer yaşam boyutları ile doğrudan o ilgileniyor. Ev ile ilgilenmem çok kısıtlı. Diğer tüm sosyal faaliyetlerse Tülin sayesinde oluyor. Arada yapılan seyahatler de değişikliği, tazelenmeyi sağlıyor.
T.K: Kahvaltılar bir araya gelme fırsatı yarattığı için, önemlidir bizim evimizde. Sevdiğimiz, geçiştirmediğimiz iyi bir kahvaltı ile başlarız güne. Geçen seneye kadar kızımın servisi erken geldiği için çok erken kalkıyordum. Şimdi biraz daha makul saatlerde kalkıyorum. Ancak, sonrasında gününe ve dönemine göre plan hep değişiyor. Hasta bakmaya öğlen saatlerinde başlıyorum. Normal koşullarda sabahları haftada iki gün reformer pilates, bir gün yoga yapıyorum. Öğlen saatlerinde imkân olursa bir arkadaşımla, olmazsa yalnız, ender olarak Süleyman’la buluşup genellikle ev yemekleri yapılan bir yerde bir şeyler atıştırıp Retina’ya gidiyorum. Hasta bakmadığım günler evde rutinin yürümesi için yapılması gerekenler, evden
yürütebildiğim idari konular, telefonlar, alışverişler için oldukça fazla zaman ayırmam gerekiyor. Akşam saatlerinde enerjim olursa sergilere, sinemaya, cuma akşamları senfoni orkestrasının konserine gitmeyi seviyorum. Ancak eskisi kadar enerjik değilim galiba, eve
gelme fikri sık sık daha cazip geliyor artık. Hafta sonları birlikte yapmaktan keyif aldığınız şeyler nelerdir?
Hobileriniz var mı?
S.K: Ne yazık ki hafta sonlarının çoğu birçok toplantı ve bilimsel faaliyet ile geçiyor. Ama bu arada eğer evde isek, mutlaka uzun bir kahvaltı yapıyoruz, kışın evde şöminenin keyfini çıkartıyoruz veya bağa gidiyoruz. Kitaplar ve gazeteler okuyoruz, bazen sinemaya gidiyoruz. Yazın ise deniz vazgeçilmez bir etkinlik. Çeşme ve adalara yakınız. Dünyanın en iyi denizi burnumuzun dibinde.
T.K: Cumartesi günleri Süleyman ya retina bölümündedir ya da seyahattedir. İzmir’deyse Cumartesi akşam üzeri ve pazar günü beraber vakit geçirme imkanımız oluyor. Çok seyahat ettiğimiz için evde olma fırsatlarını kaçırmıyoruz. Pazar sabahları güne sakin başlamayı seviyoruz. Uzun bir kahvaltı sonrası gazete, dergi okuyarak geçiririz. Sonra bir süre herkes
kendi uğraşılarına vakit ayırır. Sonrasında, hiçbir şey yapmasak sahilde Güzelbahçe, Urla ya da Çeşme’de bir yere balık yemeye veya yürüyüşe gideriz. Kış aylarında akşamları Süleyman şömineyi yakar, evin keyfini çıkarırız. Güzel bir film izlemek de dinlenmek için seçtiğimiz yollardan biri olur bazen.
Hobilerinize ilişkin detaylı bilgiler verir misiniz?
S.K: En büyük hobim kitap okumak, tarihle ilgilenmek ve bir şeyler yazıp kenara koymaktır. Programlı geziler yapıp, fotoğraf çekerim ve zaman zaman geriye dönüp bunlara bakarım. Hatırlamak çok hoşuma gider. Yeme içme sanatı ve tarihiyle ilgilenmek ne kadar zengin ve zevkli bir uğraştır anlatamam. Eski insanların nasıl yaşadıklarını anlamaya çalışmak, bana büyük keyif verir; farklı coğrafyalarda çok farklı yaşam tarzlarını görmek ve yaşamak gibi.
Aslında, hep bir zaman makinasının olmasını çok istemişimdir.
T.K: Seyahat etmeyi ve fotoğraf çekmeyi seviyorum. Çektiğim seyahat fotoğraflarını tanzim etmek ve paylaşmak için zaman ayıramıyorum ama oldukça zengin bir birikimim oldu. Proje bazlı bir kez çalıştım ve çektiğim fotoğrafları bir kurgu ile sergiledim. Paylaşmak çok güzel oldu. Düşündüğüm bir iki proje daha var. Şu anda, yaşam tempom buna izin vermiyor ama en kısa zamanda fotoğrafa tekrar yoğunlaşmak istiyorum. Şiir ve şairlerle ilgili kitapları okumayı severim. Nazım Hikmet’i, İkinci Yeni şairlerini, Murathan Mungan’ı çok severim, şiirlerinde kendimden parçalar bulurum. Resim, müzik ve psikoloji ile ilgili kitaplar okumayı seviyorum. Kendimi ve ilişkilerdeki tutumlarımı daha iyi anlayabilmek için başladığım okumalar sonrasında, üç yıl süren bir eğitim programına dahil oldum. Denizi ve yüzmeyi çok severim ama dağları, ormanları daha çok özlerim. Uzun, trekking tarzı doğa yürüyüşleri yapabildiğim zaman kendimi çok iyi hissediyorum. Kendimi şehir ortamından çok doğal ortamlara ait hissediyorum.
AŞK’IN YOLLARI ÇAPA’DA KESİŞTİ
Dr. Nihan Aksu Ceylan, Ankara doğumlu. Eğitim hayatı önce Ankara’da sonra İstanbul’da
geçti. Ankara’da Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden mezun olan Dr. Ceylan, uzmanlık eğitimini Çapa’da tamamladı. Şu anda, zorunlu hizmet için Erzurum’da olan Dr. Ceylan, daha önce, Yozgat’ta kısa süreliğine pratisyen hekimlik yaptı. 1.5 yıldır Erzurum’da görev yapıyor.
Zonguldak’ta doğan Dr. Erdinç Ceylan da ilk, orta ve lise eğitimini Zonguldak’ta aldıktan
sonra, Çapa Tıp Fakültesi’ni kazanınca, üniversite eğitimi için İstanbul’a geldi. Göz ihtisasını da Çapa Tıp Fakültesi’nde tamamlayan Dr. Ceylan, 1 yıl Diyarbakır Dicle’de askeri hekim olarak görevini tamamladıktan sonra, zorunlu hizmet yapmak üzere geldiği Erzurum’da 4 yıldır Bölge Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde çalışıyor.
Göz doktorları arasında evli bir çiftin aşk dolu hikâyesi: Dr. Nihan Aksu ve Dr. Erdinç Ceylan’ın mutluluk ve dayanışma içeren hayatlarını size sunuyoruz.
Opr. Dr. Nihan Aksu Ceylan ve Opr. Dr. Erdinç Ceylan’ın yolları, Çapa Tıp Fakültesi’nde göz ihtisasını yaparken, uzmanlık eğitimi sırasında kesişti. Tanıştıklarında, Dr. Ceylan, Dr. Aksu’nun kıdemlisiydi ve uzmanlığının bitmesine 1 yılı kalmıştı. Dr. Ceylan, etkilendiğini
belli etmek için, Dr. Aksu’yu sinemaya ve konsere davet ediyordu. Arkadaşlık biçiminde süren ilişkileri daha sonra, Dr. Ceylan’ın Dr. Aksu’nun çantasına, dolabına notlu çikolatalar bırakması gibi küçük jestlerle devam etti. İlişkileri derinleşince, Dr. Ceylan asistanlığının son aşamasına gelmesine rağmen, Dr. Aksu’yla daha çok birlikte olabilmek için asistanlığını 6 ay uzatma kararı aldı. Bu durumdan hocaları da memnun olmuştu, hatta Dr. Ceylan’ın nikâh şahidi olan Nilüfer Hoca, “Çapa’yı çok sevdiğin için uzattığını sanmıştım” diyerek kendisine espri yapmıştı. İkisini de evliliğe yönlendiren bu süreci ve evliliklerini çifte sorduk.
EVLİLİĞE İLK ADIM
Evlenme teklifinizi nasıl yaptınız?
E.C.: Nihan Hanım’ı yemeğe davet ettim. Öncesinde, mekânı belirledim, güzel bir yemek masası düzenledim. Romantik bir yemek ortamında, baş başa bir evlilik teklifi yaptım. Daha sonra, arkadaşlarımız da bize katıldı ve birlikte kutladık.
N.C.: Uzman olarak bir süre Çapa’da çalışmalarıma devam ettim. Bu arada, düğün organizasyonlarını tamamladık. Tam bir Çapa Tıp Fakültesi düğünü oldu. Eski öğrenciler, yeni öğrenciler ve hocalarımız katıldı. Organizasyonda, göz doktorları çoğunluktaydı.
Birbirinizi etkileyen özellikler neler oldu?
N.C.: En başta, ortak zevklerimiz öne çıktı. Sanatsal aktivitelerle ilişkimiz başladı; tiyatro ve klasik müzik konserlerinde vakit geçiriyorduk. Zaman içerisinde, bir baktık ki çok fazla ortak zevkimiz var.
E.C.: Nihan Hanım’ın zevklerini ve ilgi alanlarını bilmem de ortak zevklerimizin ve ilgi alanlarının ortaya çıkmasında rol oynadı. Benim sinema ve tiyatroya her zaman ilgim vardı. 6 ay kadar Bilgi Üniversitesi’nde sinema kurslarına katılmıştım. Ama klasik müziği arada bir dinlerdim. Nihan Hanım’ın keman çalması ve klasik müziğe tutkunluğu, benim de keman konserlerini takip etmemde ve onu konserlere davet etmemde etkili oldu. Böylece, benim de bu alandaki kültür düzeyim arttı. Ayrıca, beraber daha fazla vakit geçirme imkânımız oldu.
Nihan Hanım’la ilişkiye karar vermeniz nasıl oldu?
E.C.: Bence, ilişkiye 10 dakikada karar veriyorsunuz.
N.C: Kadınların karar vermesi daha uzun süre alıyor bence. Hoş vakit
geçiriyorsun, her şey yolunda gidiyor ama yine de karar vermek için, bir
erkeğe göre daha fazla zaman ihtiyacı oluşuyor kadınlarda.
BİRBİRLERİNİ TAMAMLAYAN ÇİFT
En çok sevdiğiniz karakter özellikleriniz neler?
E.C.: Nihan Hanım çok uyumlu. Pozitif, çok net, bir şeyi seviyorsa seviyor, sevmiyorsa sevmiyordur. Gri alanı yok. Onun yanında kendimi hep çok rahat hissediyorum. Mesleki hayatında da karşılaştığı sorunlarda da bu yönünü ortaya koyuyor ve sorunları çözmeye çalışıyor. Bir sorun oluştuğunda sürekli olarak, “Biz beraberiz ya olsun!” der.
N.C.: İkimiz de sakin karakterleriz. Aramızda tartışma çıkması çok zor. Tanıştığımızdan bu yana hiç kavga etmişliğimiz yoktur. Kıskançlığımız yok, sorun ettiğimiz herhangi bir konu yok. Birbirimize kolay uyum sağlıyoruz.
Tıp eğitiminin karakterinizin oluşumunda bir etkisinin olduğunu düşünüyor musunuz?
N.C.: Ben düşünüyorum. Tıp eğitiminin bana katkısı olmuştur, o eğitim sürecinde insan ister istemez her şeye biraz daha sakin yaklaşmaya başlıyor. Çok fazla farklı şey görüyorsunuz, çok zor durumlarda kaldığınız da oluyor. Özellikle, acil eğitimi etkilemiştir, çünkü hasta ve yakını ile konuşmanız gerekiyor. Siz, sakin ve sabırlı duracaksınız ki aynı şekilde karşı
tarafa da bu durum yansısın. Normalde de karakter olarak sakinim, ama eğitimin de bu yönümün gelişmesinde bana çok katkısı olmuştur.
E.C.: Ben tıp eğitiminin karakterimin oluşumunda bir etkisinin olduğunu düşünmüyorum, ama aynı meslekten bir eşim olmasından dolayı da mutluyum. Hasta ile ilgili bir sıkıntı, cerrahi operasyonla ilgili bir sorun olduğunda, ister istemez insan evine mesleğini taşıyor. İnsanın canı sıkkınken kendisini anlayan, empati kuran birisinin olması gerçekten çok önemli.
Mesleki açıdan birbirinizi ne yönde etkiliyorsunuz?
E.C.: Mesleki olarak Nihan’ın bana çok şey kattığına inanıyorum. Çapa Tıp Fakültesi’nde prematüre retinopati ile ilgileniyordu, daha spesifik çalışmaları vardı, ben de ondan öğrendim bu alanı. Herhangi birisine değil, eşime sorarak öğrendim. Eşimin bana mesleki anlamda pozitif etkisi olduğunu düşünüyorum. Birbirimizi seviyoruz, evliyiz, mutluyuz, ama iyi arkadaşız. Hemen hemen tüm zevklerimiz ortak. Yeni bir şey denemeyi severiz. Her şeyi birlikte ilk kez deneriz. Burada kayak öğrendik. Göz bizi bir araya getirdi yakınlaştırdı,
bunun için iyi ki göz doktoru olmuşum diyorum.
N.C.: Ameliyatlara beraber giriyoruz. Hastayı birlikte değerlendirdiğimiz durumlar oluyor,
zevkli oluyor aslında. Odalarımız yan yana. Aynı yerde çalışmak güzel oluyor. Aslında,
24 saat beraberiz.
ERZURUM’DA SOSYAL HAYAT
Erzurum’da gününüz nasıl geçiyor, sosyal hayatınızdan da bahseder
misiniz?
N.C.: Erzurum’un soğuğu ister istemez sosyal hayatı etkileyen bir durum. Kışın bütün hafta sonlarını kayak ile geçiriyoruz. Bunun dışında kar yoksa ve soğuksa, genelde zamanımızı evde geçiriyoruz. Film izleyerek, okuyarak geçiyor. Sosyal aktivite olarak da fırsat buldukça sözgelimi Trabzon gibi yakın şehirlere gitmeyi tercih ediyoruz.
E.C.: Kışın kayak, yazın tenis en fazla yaptığımız sporlar. Erzurum’da başka yerlerde çok yaygın olmayan sporlar da revaçta; mesela buz üzerinde oynanan olimpik bir takım oyunu olan Körling oynuyoruz. Çevre illeri görme imkânımız oluyor.
Erzurum’da nereler görülmeli, neler yenmeli?
E.C.: Erzurum’da; Tortum Şelalesi, Çifte Minareli Medrese, Palan Döken Dağı, Rüstem Paşa Kervansarayı, Üç Kümbetler, Erzurum Kalesi gibi görülmesi gereken turistik mekanlar bulunuyor. Erzurum evleri de Erzurum’a has unsurlar içeriyor. Sakin, huzurlu bir şehir, insanları iyi. Dinlenmek için ideal bir şehir. İstanbul ile kıyasladığınızda, sosyal hayatta bazı kısıtlar olmasına rağmen, Erzurum’un doğa güzelliği görülmeye değer.
N.C.: Cağ kebap ve kadayıf dolması Erzurum’un en meşhur yemekleri. Burada, insan ete doyabilir, sürekli et yiyoruz.
Erzurum’da oftalmoloji camiasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
E.C.: Erzurum, oftalmoloji açısından çok güçlü bir şehir ve iyi bir üniversitesi var. Ufak bir
şehir olmanın şöyle bir avantajı var: Doktorların hepsi birbirini çok iyi tanır, bilgi paylaşımında
hiçbir sorun yoktur; bu yüzden iyi dostluklar edindik, çok iyi arkadaşlıklarım ve dostluklarım oldu. Dostlarımızla birlikte mesleki ve sosyal hayatta daha çok zaman geçirebildik. Erzurum’da 4 sene kaldık ve sıkıntı yaşamadık.
Tatillerde ailenizle görüşme olanağı buluyor musunuz?
N.C.: Bayramlarda nöbetimiz de olduğu için, zamanımız kısıtlı oluyor. Dolayısıyla, bayramlarda aileleri çok fazla ziyaret etme fırsatımız olmuyor. Buraya aileler sık gelemiyor, daha çok biz gidince görüşebiliyoruz. Bu yıl, bir bayramı Zonguldak’ta bir bayramı da Ankara’da geçirdik.
Kemana nasıl başladınız, çalmaya devam ediyor musunuz?
N.C.: Üniversiteye başladığım yıllarda bir arkadaşımla birlikte hobi olarak başladım. Üniversite boyunca, 5 sene ders aldım. Küçük konserlerimiz de oluyordu. Şu anda ise
daha çok evde çalışıyorum.
GELECEK PLANLARI
Geleceğe yönelik hedefleriniz nelerdir?
N.C.: İstanbul’a tekrar ilk başladığımız yere dönüyoruz. Ben, akademik kariyer için üniversitede çalışmalarıma devam etmek istiyorum. Prematür retinopatisi alanıyla ilgili olarak, bebeklerle ilgileniyorum, onların takip ve tedavisini yapıyoruz. Bundan sonra da bu alanda çalışmalarımı gerçekleştirmeyi düşünüyorum. Hastane bünyesinde de bebeklerle ilgili bir çalışma planlıyoruz. Henüz araştırma aşamasındayız. Baktığımız çok fazla hasta var ve yalnızca hastanede değil, üniversite bünyesinde de tüm hastaları baz alarak bir çalışma yapmayı planlıyoruz.
E.C.: ön segment cerrahisi yapıyorum refraktifle ilgili de planlarım var. Bundan sonraki meslek hayatıma da refraktif ve ön segment cerrahisinde devam etmeyi planlıyorum.