KORONAVİRÜS PANDEMİSİNİ İLK KEZ DÜNYA KAMUOYUNA HABER VEREN ARDINDAN HAYATINI KAYBEDEN DR. Lİ WENLİANG’IN MESLEKTAŞI OLAN
GÖZ DOKTORLARI NELER YAŞADI?
Koronavirüs pandemisi yalnızca sağlık alanında değil, toplumsal, ekonomik, kültürel ve psikolojik yönleriyle yaşamımızı sekteye uğrattı. Dünyada ve Türkiye’de dramatik hatta trajik birçok olay yaşandı; dört milyona yakın insan kaybedildi.
Dünyada ve Türkiye’de bu acılı ve sancılı dönemin geride bırakılması yönünde umutlar oluşurken bu sürecin şüphesiz kahramanları başta doktorlar olmak üzere tüm sağlık çalışanları oldu. Özellikle Türk doktorlarının gösterdiği olağanüstü çaba ve insanlık yüz akı sayılabilecek özveri herkes tarafından takdirle karşılandı.
Bu sayımızda, pandemi koşullarında, zor şartlar altında görev yapan, göz doktorlarımızın yaşadıklarını, hissettiklerini ve düşüncelerini ele aldık.
Doç. Dr. Bora Yüksel, Prof. Dr. Hidayet Erdöl, Doç. Dr. Levent Tök, Prof. Dr. Özcan Ocakoğlu, Doç. Dr. Selçuk Sızmaz, Doç. Dr. Suzan Güven Yılmaz, Prof. Dr. Uğur Keklikçi ve Prof. Dr. Yaşar Duranoğlu bize pandemi dönemini anlattı.*
DOÇ. DR. BORA YÜKSEL
“Soluğumuzu tutarak muayene yapabildik”
“İnsan, insanın acısını alır.” demiş eski büyükler. Toplumsal varlıklarız. Birbirimize yaslanarak yaşıyoruz. Bir arada olmayı seviyoruz. Büyük metropollerde toplandık. SARS CoV-2 virüsü de insanoğlunu tam can alıcı noktasından vurdu. Çil yavrusu gibi dağıttı. Bizde neler oldu? Eve tıkıldık, gezemedik. Çocuklar okula gidemedi. İş yerinde maskeyle hasta bakarken biyomikroskop objektifi benim nefesimden, 90D lensin yüzeyi ise hastanın soluğundan buhar yapıyor. İkimiz de soluğumuzu tutarak muayene yapabiliyorduk. Cihazın çene ve alın koyma yerleri, her hastadan sonra onda birlik klorlu suyla siliniyor. Katarakt olguları azaldı. Asistan eğitimi, kornea nakli güçleşti, donör bulamıyoruz, çünkü hepsi Covid-19’lu.
Aşı umut ışığı oldu. Temiz havanın önemi anlaşıldı. İnsanların bir araya toplandığı sinema, tiyatro, Atatürk Kültür Merkezi gibi yerlerde, ciddi anlamda taze hava girişinin sağlanması ve karbondioksitle su buharının uzaklaştırılması gerekiyor. Vasistas denen üstten açılır pencereler bu açıdan önemli. Penceresiz yapı olmamalı. Konuşurken insanın dibine girmenin yanlışlığı görüldü. Almanlar bunu “kişisel mesafe” olarak yıllar önceden 50 santimetre olarak uygulardı. Şimdi bu iki metreye çıktı. Dostluklar, toplantılar, düğünler, yemekler ve güzelim kongreler özlendi.
DÜNYA TORUNLARIMIZIN EMANETİDİR
İnsanın dünyaya verdiği zararın bir bedeli olarak ortaya çıkan bu virüs, uygarlığımızı tehdit ediyor. Doğanın dengesini bozmamız, küresel ısınma hepimize sorumluluk yüklüyor: “Dünya bize dedelerimizin mirası değil, torunlarımızın emanetidir.” Çok geç olmadan önlem almalı hem küresel boyutta hem de kişisel yaşamımızda. Atatürk’ün dediği gibi “Hayatta en gerçek kılavuz bilimdir.” Burada çıkış yolunu yine bilim insanları bulacaktır. Halk sağlığı hocalarımızın daha çok devreye girerek toplum sağlığının korunması yönünde, doğru adım neyse onun atılmasına önayak olması gerekmektedir. Sağlıksız kentlerde, duman altı yaşayan, kilolu bir toplum olduk. Sağlıklı çevre, sağlıklı insan demektir. Daha çok hareketle dengeli beslenerek, maske takarak, kişisel alanımızı koruyarak bu salgını da aşacağımıza inanıyorum. Emeksiz yemek yok. Özveri gerekiyor.
PROF. DR. HİDAYET ERDÖL
“Meslek kültürünün pratik olarak aktarılmasında engel yaşadık”
Salgınlar tarih boyunca insanların alışkanlığını değiştirmiştir. 2019 yılında, Çin’in Hubei bölgesinin başkenti olan Vuhan şehrinde sporadik vakalarla başlayan salgını, bizi nasıl etkileyeceğini bilemeden haberlerden takip etmeye devam ediyorduk. Dünya Sağlık Örgütü, 11 Mart 2020’de bunun bir pandemi olduğunu ilan etti. Aynı gün Türkiye’de ilk vaka görülmüştü.
Bu, sosyal hayatın değişiminin başlangıcı oldu. Ülkemizde karantina ilan edilince durumun ciddiyetini uzaktan değil, bizzat yaşamaya başladık. Okullar kapatıldı, öğrencilerimiz zorunlu olarak eğitime ara verdi. Uzaktan dersleri anlatmaya pratik yapamadan başladık ki bu durumun, öğrencinin eksik yetişmesine neden olarak ileride meslek adına olumsuzluklara yol açabileceğini tahmin etmek zor değil. Tıp eğitimi sadece bilginin değil, aynı zamanda meslek kültürünün de aktarılmasını gerektiriyor ve bu da ancak pratiklerle mümkün olabiliyordu. Bölümümüzde esnek çalışma düzenine geçilmişti, her öğretim üyesi sorumlu olduğu günde gelip sadece acil vakalara bakabiliyordu.
O periyodda milli ve dini bayramları sessiz ve buruk kutladık.
RİSK ALTINDA ÇALIŞMAYA DEVAM ETTİK
Nadir de olsa salgının olumlu tarafına bakmak gerekirse evde otururken, çayını yudumlarken toplantılara katılmanın da farklı bir yanının olduğunu gözledik ve galiba bu işi sevdik. Gerek Türk Oftalmoloji Derneği, gerekse uluslararası dernek toplantıları ve kongreler on-line platforma taşınmıştı. Yol, otel vs. gibi işlerle uğraşmadan evden kongreye katılmak da güzeldi ancak dost ve arkadaşlarla yüz yüze görüşememenin getirdiği burukluk bu güzelliği örtüyordu. Bu arada, hasta ile yakın temas içeren bir branş olan tıp camiasında çalıştığımız için salgına yakalanmamak için maskeler, boneler, önlükler giymek, her gün hastaneye geldiğimizde üzerimizi değiştirmek, çıkarken yine günlük kıyafetlerimizi giymek bizim için sıradan olmuştu. Hem hastaları hem de kendimizi korumak için maske, mesafe, temizlik kuralına uymaktan yüzümüzün şekli değişti, ellerimiz tahriş oldu ve risk altında çalışmaya devam ettik.
Tabii bu salgının oluşturacağı sosyoekonomik sorunlarla önümüzdeki günlerde maalesef yüz yüze geleceğiz. Oluşan korku psikolojisi, salgın sonrası bile insanların normal yaşama kolay kolay uyum sağlayamayacağını göstermektedir.
Umarım, bu sıkıntılı dönemi atlatıp, alıştığımız güzel günlere geri dönüp o güzel günleri tekrar yaşarız.
DOÇ. DR. LEVENT TÖK
“Pandemide neler değişti?”
İki sene öncesine kadar alıştığımız rutinlerle süregiden hayatımızın Çin’de başlayan bir virüs salgını ile bu kadar değişebileceğini hayal bile edemezdik. Bütün dünyayı kasıp kavuran pandemi o günlerde, SARS virüsünün bir varyantı olarak mevsimsel bir hastalık gibi başladı. Bugün beden sağlığımızdan ruh sağlığımıza, bilimsel yayınların güvenilirliğinden aşı geliştirme ve uygulama pratiğine, ekonomiden sosyal hayatımıza kadar akla gelmedik boyutlarda değişim ve sorgulamalara yol açmıştır. Salgının ilk günlerinde, kendimizi ve çalışma arkadaşlarımızı koruma refleksi ve hastalara nasıl faydalı olabileceğimizin karmaşası ön plandaydı. Oftalmoloji branşı olarak risk altındaydık ve hastalarda kinolon türevi ilaç kullanımı nedeniyle retina kontrolü isteniyordu. Ayrıca asistanlarımız Covid-19 polikliniğinde görevlendirilmekteydi. Bütün bu karmaşa, zamanla alışkanlıklarımızda köklü değişikliklere hem tıbbi hem de sosyal yaşamımızda olağanüstü hızda güncellemelere adapte olmamızı sağladı. Mesleki olarak birkaç senede olan değişimler baş döndürücü olarak kabul edilirken aylık hatta haftalık değişen tanı ve tedavi protokolleri ile karşılaştık. Bir yandan da sosyal hayattaki dönüşüm, rutinden uzaklaşmalar ve kısıtlamalar hem bedenen hem de ruhen hepimizi yıpratmaya başladı. Artık doğada olmak, açık alanlara çıkmak yerine hastane ve evlerimiz arasında sıkışmıştık, insanlarla iç içe olmak gibi lükslerimiz yoktu. Büyüklerimizin sağlığını korumak için anne ve babalarımızdan uzak olmayı tercih ederken çocuklarımızı enfekte etmemek için evlerimizde bile mini karantina kuralları uyguladık. Sevdiklerimize sarılmak, en doğal insani davranış iken artık sevgimizi onlardan uzak durarak gösteriyorduk.
HİÇBİR ŞEY ESKİSİ GİBİ OLMAYACAK
Bir seneden uzun süren bu zorlu sürecin sonunda anladık ki doğal ve rutin olarak kabul ettiğimiz ve asla farklı olacağını düşünemediğimiz alışkanlıklarımız değişmek zorundaydı. Kısaca hiçbir şey artık eskisi gibi olmayacaktı. Örneğin ekran karşısında zaman geçirmeyi kısıtlamaya çalışırken bir anda eğitim süreçlerinden eğlenceye, sosyalleşmeden alışverişe kadar kendimizi dijital dünyanın içinde bulduk. İlginç olarak pandemide en başarılı sınavı biz sağlık çalışanları verdi çünkü yıllardır fedakârca çalışmaya ve her türlü sorunu mazeret üretmek yerine yaratıcı çözümlerle gidermeye alışmıştık. Hatta pandemi kuralları ile daha insani sayı ve şartlarda iş üretme imkânı bulduk. Ne yazık ki bu süreçte çok kayıp verdik. Bu vesileyle kaybettiğimiz sağlık çalışanlarını rahmetle anıyorum. Ayrıca eğitim tüm seviyelerde süreçten oldukça olumsuz etkilendi. Özellikle tıp eğitiminin uzun yıllar telafisi mümkün olmayacak derecede gerilediğini düşünüyorum. Yüz yüze eğitim ve toplantılarımızın ne kadar güzel ve değerli olduğunu acı bir şekilde öğrenmiş olduk. Görünen o ki yavaş yavaş söneceğini düşündüğüm pandemi sürecinin maddi, manevi hasarlarını ve hayatımızda yaptığı ağır değişiklikleri rehabilite etme ve yeni normallere adapte olma sürecini yaşıyoruz. Maalesef bu dönem, on yıllar boyu sürecek gibi.
PROF. DR. ÖZCAN OCAKOĞLU
“Yoğun önlem aldım”
Covid-19 pandemisi başlangıcında, toplumda önce şaşkınlık, arkasından ciddi bir korku dönemi yaşandı. Korkutucu ve öldürücü bir düşmanla nasıl savaşılacağını bilmiyorduk. İlk şokun ardından çalışmaya devam etmek zorunluluğunda olan bizler bazı önlemler aldık. Biyomikroskoplara koruyucu ara bölme taktık. Muayene hastalarımdan HES kodlarını, ameliyat olacak hastalarımdan PCR sonuçlarını istedim. Muayenede N95 ve FFP2 maske taktım, mutlaka eldiven kullandım, her temas sonrası sabunla ellerimi yıkadım.
Covid-19’u ilk tarif eden ve maalesef bu hastalıktan kaybettiğimiz Dr. Li bir glokom uzmanıydı. Çalışma alanım çoğunlukla glokom hastaları olduğundan ilave önlemler aldım. Göz tansiyon ölçümünde tonopenin her hastada kılıf değiştirilerek kullanılması, aplanasyon uçlarının hazırladığımız hipoklorit solüsyonu ile temizlenmesi, görme alanı muayenelerinde 15’er dakikalık aralıkla hasta alınması, arada cihazın sterilize edilmesi, muayenehane ortamındaki aletlerin seyreltilmiş hipoklorit ile temizlenmesi, çalışma ortamlarının sık sık havalandırılması pandemi başladığı anda aldığım ve hâlen devam ettiğim önlemler oldu.
Bu dönemde, fundus muayenesinde direkt oftalmoskopi yerine indirekt oftalmoskopiyi ve OCT taramalarını tercih ettim. Maskeler, özellikle gözlük kontrolü ve tashih sırasında camları buğulandırdığı için muayeneyi güçleştirdi. Buğulanmaya non-allerjen yara bandını hastanın maskesi üzerinden cildine yapıştırarak çözüm buldum, aynı işlemi kendi maskeme de yaptım. Hastalarım genelde üst yaş grubu olduğu için çoğu aşı oldu. Aralarında yoğun bakım sıkıntısı yaşayan olsa da şimdiye kadar bir kaybın olmayışı sevindiriciydi.
“EĞİTİM HAYATIMIZDA DA ETKİLİ OLDU”
Pandemi eğitim hayatımızda da etkili oldu. Üniversitedeki derslerimizi, pratiklerimizi, glokom birimi eğitimlerimizi, TOD İstanbul Şubesi gece toplantılarımızı on-line yapmak durumunda kaldık. Hayatımıza Zoom, Teams, WebEx gibi on-line sistemler girdi. Yüz yüze sıcaklığı olmasa da eğitimlere devam edebildiğimizden teknolojiye bir kere daha saygı duyduk. Pandemi sonrası bu yöntemleri kullanmaya devam edeceğimizi düşünüyorum.
“DÜNYA TATLISI BİR TORUNUM OLDU”
Bu dönemde, özel hayatımda ne mutlu ki çok sevindirici gelişmeler yaşadım. Dünyalar tatlısı bir torunum oldu, onunla oynamak, benim yorgunluğumu alan en önemli faktör. Yine de pandemi nedeniyle ona yaklaşırken hep bir korku ve endişe duyduğumu itiraf etmeliyim. İnşallah bugünler bir an önce sona erer, özgürce birbirimize sarılabiliriz. Aşılama toplumun büyük bölümünü kapsayana ve Covid-19 toplumdaki etkisini kaybedene dek bu önlemlere devam edeceğiz.
Laboratuvar virüsü veya değil, insanoğlu dünyamızı kirletmeye ve hayvanların yaşam alanlarını umarsızca yok etmeye devam ettiği sürece maalesef gelecekte bizi bu türlü pandemiler bekleyecektir.
Keşke çocuklarımıza, torunlarımıza daha güzel bir dünya bırakabilseydik!
DOÇ. DR. SELÇUK SIZMAZ
“Sonsuz adaptasyon yeteneğimizi fark ettik”
Genellikle günlük hayatımızda şöyle bir ifade kullanıyoruz: “Pandemi koşullarından çok şey öğrendik.” Bence bu koşullar bir kavramı kimimizin fark etmesini, kimimizin de hatırlamasını sağladı: İnsanın sonsuz adaptasyon yeteneği. Bundan sonraki kısımda, hastalığa yakalanmamış veya hastalığı en hafif şekilde atlatmış olanları kast ediyor olacağım. Kayıplar için kelimeler yetersiz kalacaktır zira.
Elbette sosyal yaşantımızda çok ciddi şekilde etkilendik ve kuşkusuz sosyal yaşamın meslek hayatımıza yansımalarının olması kaçınılmaz. Mesela kendi adıma, stresle başa çıkmada en etkin yöntemin dostlarla yenilen iyi bir yemek olduğunu düşünürüm. Mesleğimizin doğası
gereği ne kadar stresli olduğunu vurgulamaya gerek yok sanırım. Bu noktayı da toplumun tüm kesimlerini ilgilendirdiği için ayrı tutmak isterim. Bir göz hastalıkları uzmanı ve pratikte bir vitreoretinal cerrah olarak nasıl etkilendim? Çift maske kullanarak hasta muayene etmek dışında pratik uygulamamda bir değişiklik olmadı. Acil olmayan ameliyatların ertelenmesi yönündeki eğilimin de vitreoretinal cerrahinin doğası gereği çoğunlukla dışında kaldım. Yaşadığım şehir olan Adana’da hastalığın göreceli olarak daha hafif seyretmesi de bunda etkili oldu sanırım. Tıp dünyasında bu dönemin gerçek mağduru, eğitim çağında olan, başta tıp fakültesi öğrencileri olmak üzere gençlerdir. Tıp eğitimi usta ve çırak ilişkisidir ve perde
gerisinden sürdürülemez. Asistan eğitiminde aksamalar olduğu da bir gerçektir.
ÖĞRENCİLERLE ETKİLEŞİM ÖNEMLİ
Öğrenci, ustanın anlattıkları kadar davranışlarından da öğrenir. Derslerimde en çok önem verdiğim şey öğrencilerimle etkileşebilmektir çünkü onların benden alacakları kadar ben de onlardan alırım. Ne kadar gelişse de teknoloji henüz bu boşluğu dolduramamaktadır. Hastaya dokunmadan diploma sahibi olacak bir doktora kim kendisini emanet etmek ister ki?
Adaptasyonun en güzel örneği olarak da oftalmolojinin mezuniyet sonrası eğitimini örnek verebilirim. Bu, ilk günden itibaren olanca heyecanı ile sürdürülüyor. Her ne kadar
meslektaşlarımız ile toplantı aralarında iki kelam edemiyor olmanın sızısını hissetsek de…
Kendi adıma, pandeminin kızgın koşulları düzelse de bu dönemde edindiğimiz bazı değişikliklerin artık hayatımızda kalıcı hâle geleceğini düşünmekteyim. Belki de oftalmolog olarak maske ile hasta bakmak hep yapmamız gereken bir şeydi. Çevrim içi toplantılar da bundan sonra meslek yaşamımızın bir parçası olacağa benzer. Kaçınılmaz olan değişimdir. Nihayetinde tekâmül için olmazsa olmaz olan adaptasyon yeteneğinin farkında olan bireyler, insanlığı ilerilere taşıyacaktır.
Dilerim, olumsuz koşulları olumluya çevirme yolunda çaba daim olsun.
DOÇ. DR. SUZAN GÜVEN YILMAZ
“Karantina döneminde bir önceki yıla göre poliklinik ve ameliyat sayısı belirgin oranda azaldı”
Covid-19 pandemisi yaşamımıza girdiği andan itibaren hayatımızın merkezine oturdu ve koca bir yılı geride bırakmamıza rağmen hem biz hekimler hem de hastalar için ağırlığını tüm yönleri ile hissettirmeye devam ediyor.
Kendi adıma bir değerlendirme yapacak olursam pandemi öncesi çoğu hekim gibi günümün büyük bir bölümünü hastanede hasta bakmaya ve ameliyat yapmaya ayırırken esnek mesaiye geçildiği 11 Mart ile 1 Haziran 2020 arasındaki 82 günlük karantina döneminde vaktimin çoğunu evde geçirdim. Bu dönemde çalıştığım glokom biriminde, sadece önceliği olan hastalar muayene edildi ve acil ameliyatlar alındı.
Muayene önceliğini, hemen karantina öncesi ameliyat edilen, göz içi basıncı sınırda veya yüksek olduğu için yakın takip gerektiren glokom hastalarımız oluşturdu. Acil ameliyata alınanlar ise akut glokom krizi, katarakt ile ilişkili glokom, neovasküler ve keratoplasti glokomu nedeniyle göz içi basıncı çok yüksek değerlere ulaşan ağrılı gözlerdi. Bunun dışında, büyük bir kısmında evde bulunduğum bu dönemde, özel hayatımın gündeminde kuşkusuz Covid-19 vardı.
TOD COVID PLATFORMU’NU TEMEL ALDIM
Salgın ile ilgili birçok şeyin bilinmemesi ve bilimsel dayanağı olmadan yapılan yorumların özellikle aile büyüklerimiz açısından beni korku ve paniğe sevk ettiğini fark ettim. Bu nedenle sadece bilgi ve sağduyusuna güvendiğim kişilerin söylemlerini dikkate almaya karar verdim. Doğru bilgilere ulaşmak için TOD’un Covid-19 platformundan büyük ölçüde faydalandığımı söyleyebilirim. Sars-CoV-2 ‘den korunmak için tüm önlemleri aldıktan sonra koşturmaca içinde acele ile geçen yaşamımızı frenleyen salgının bize getirdiği birkaç olumlu yönüne odaklanmaya çalıştım. Ailem ve sevdiklerimle bol bol vakit geçirdim. Yarım kalan planlarımı tamamlama fırsatı buldum. Dilediğimce kitap okuyarak, müzik dinleyerek, film seyrederek ruhumu dinlendirdim. Kızım ile en lezzetli yemekleri, en gösterişli pastaları ve en çok kabaran hamurları yapabildiğimiz dönem oldu karantina zamanı.
Karantinanın sona ermesi ile özellikle ileri yaşta olup yalnız yaşayan veya pandemiden korktukları için şikâyetlerine rağmen bize başvurmayan birkaç olgumuzun hastalığı ilerlemiş ve görme keskinlikleri azalmıştı. Karantina döneminde gerek poliklinik ve gerekse ameliyat sayılarımız azaldı. En çok yaşlı ve yalnız yaşayan hastalarımız mağdur oldu. Kısa bir süre içinde gerekli müdahaleleri yapıp hastalıklarını kontrol altına aldık. Karantina dönemi, bize glokom hastalarının muayenelerinin fazla ertelenmemesi gerektiğini öğretti. Bu nedenle salgın pikleri nedeniyle sıkı önlemlerinin alındığı ve yüz yüze muayenelerin seyreltildiği dönemlerde hastalarımız ile telefon veya e-mail ile yakın iletişim hâlinde olmayı önemsiyoruz. Bu yol ile ulaşamayacağımızı öngördüğümüz hastalarımızın ise randevularını ertelememeyi seçiyoruz.
Yakın çevremden, çalışma arkadaşlarımdan, akrabalarımdan Covid-19 geçirenler oldu. Çoğu iyileşti ancak sevgili kuzenim, ablam Prof. Dr. Sibel Pekcan gibi hâlâ yoğun bakımda hayatta kalma mücadelesi veren ve hastalığın açtığı komplikasyonlar ile boğuşan çok sayıda çok değerli hocalarımız, doktorlarımız, vatandaşlarımız mevcut. Umutla sabırla ve metanet ile pandeminin sona ereceği günleri düşlüyoruz.
PROF. DR. UĞUR KEKLİKÇİ
“4 Ay süresince kliniğimiz göğüs cerrahisi ile birleştirildi”
Pandemi tüm dünyada olduğu gibi bizim de yaşamımızda büyük değişimler yaşattı ve yaşatıyor. Başlangıçtaki panik havası yerini, durumu kabullenmeye, bıkkınlığa bıraktı. Klinik olarak sıkıntılı zamanlar geçirdik. Geçen yıl, dört ay süresince kliniğimiz aynı kattaki göğüs cerrahisi kliniği ile birleştirildi. Poliklinik hizmetine devam edildi. Acil ameliyatlar dışında tüm ameliyatlar yasaklandı. Bu süreçte, klinik çalışanlarımızın sağlığının korunması, mümkün olduğunca güvenli bir çalışma ortamının sağlanması için her türlü önlemi almaya çalıştık ancak bu önlemlere rağmen kliniğimizden hekim ve diğer sağlık çalışanlarımızdan enfekte olanlar oldu. Arkadaşlarımızın hastalığı atlatıp işlerine ve normal yaşamlarına dönmesi en büyük tesellimiz. Maalesef birçok meslektaşımızı, sağlık çalışanını, arkadaş ve yakınlarımızı kaybettik. Bu acıları bir daha yaşamamamız en büyük temennimiz.
HAYATIN DEĞERİNİ HATIRLADIK
Pandemi süreci mesleki ve sosyal yaşamımızda çok büyük bir daralmaya sebep oldu. Kongre, sempozyum ve toplantılarımızın hem mesleki hem de sosyal olarak ne kadar faydalı ve güzel aktivasyonlar olduğunun daha iyi farkına vardık. Sanırım, hepimiz yüz yüze toplantıları, meslektaşlarımızı, arkadaşlarımızı özledik. Sosyal aktivasyonlarımızı özledik. Çok sevdiğim müzikle olan uğraşım da eve sığmak zorunda kaldı. Sinemada film seyretmenin, bir konsere gitmenin, arkadaşlarımızla müzikli bir ortamda yemek yemenin, bir dostumuzla kahve içmenin ne kadar değerli ve yaşama renk katan şeyler olduğunu pandemi bize hatırlatmış oldu. İnsan sosyal bir canlıdır. Belki de nefes almayı yaşama dönüştüren şey temel ihtiyaçlardan ziyade ayrıntılar ve paylaşımlarda gizlidir.
Dostlarımızla meslektaşlarımızla en kısa sürede yüz yüze organizasyonlarda bir araya gelmek dileği ile herkese sağlıklı ve güzel günler diliyorum.
PROF. DR. YAŞAR DURANOĞLU
“Editörlük çalışmalarıma daha fazla zaman ayırabildim”
Ocak 2020’de, Antalya’da Konya-Antalya Şubesi olarak düzenlediğimiz 41. Kış Sempozyumu yüz yüze yapılan son bilimsel toplantıydı. Başarıyla geçen bu toplantıdan sonra pandemi nedeni ile tüm toplantılar sanal ortamda yapıldı.
Pandeminin başlangıcından hemen önce yoğun bakıma kaldırılan babamı ise tam üç ay sonra kaybettim. Çok sevdiğim üniversitedeki kliniğimden Haziran’da emekli olarak sadece muayenehanemde çalışmaya devam ettim. Akademisyenliğimin bu kararımdan dolayı etkileneceğini düşünmüştüm ama yanılmışım. Toparlayamadığım çalışmalarımı makale hâline getirdim. Türkiye Klinikleri Oftalmoloji Dergisi Editörlüğü’ne daha fazla zaman ayırabildim. TOD tarafından organize edilen webinarlara ve ulusal kongre çalışmalarına hem konuşmacı hem de dinleyici olarak katıldım.
Covid-19 pandemisi nedeni ile biyomikroskop siperliği, dezenfeksiyon cihazı, ozon ışık kaynağı, hava temizleme cihazı, yüksek koruyuculuk oranına sahip maskeler alarak çalışmaya devam ettim. Buradaki amacımız hem hastalarımızı hem de çalışanlarımızı korumak oldu. Çünkü pandeminin uzun süre devam edeceği biliniyordu. Nitekim bu dönemde, birçok meslektaşımızı kaybettik. Hepsine Allah’tan rahmet aileleri ve sevenlerine başsağlığı diliyorum. Meslek şehitleri olduklarından mekânları da cennet olur inşallah.
YAŞAMA BAKIŞIMI TEKRAR DEĞERLENDİRME İMKÂNI BULDUM
Pandemide esas olan hastalarımıza ve kendimize bulaşı önlemek olduğu için muayene esnasında gerekli tedbirleri almak zorundaydık. Hasta sayısını azaltıp muayene aralarını açarak bunu şimdiye kadar başarmış durumdayız ancak bu dönemde hastalarımıza yeteri kadar vakit ayıramadık. Acil olmayan girişimleri mümkün olduğu kadar erteledik. Pandeminin pik yaptığı dönemde, cerrahi girişimlerimizi uygulamadık. Uyguladığımız olgularda gerekli lokal ve genel önlemleri aldık.
Pandemi, hasta ile olan ilişkilerimi ve sorumluluklarımı, yaptığım tıbbi ve diğer işlemleri, yaşama bakışımı tekrar değerlendirmeme neden oldu. Şuna eminim ki benim için pandemi sonrasında hiçbir şey eskisi gibi olmayacak.
Pandemide kaybettiğimiz ülkemizin güzel insanlarına da rahmet, ailelerine ve sevenlerine başsağlığı dilerim. Umarım, kısa sürede bu salgından kurtularak ülkemizin ve tüm dünyanın normal yaşam koşullarına döndüğünü en kısa zamanda görürüz.
Ophthalmology Life 36. Sayı
*İsimler harf sırasına göre verilmiştir.